Tanıdığım bir esnafın yanına vardım bugün. Müşterisi vardı,
beni görmedi. Kenara çekildim alaverenin bitmesini bekledim. Beklerken teşehhüt
miktarı çalıştığım biri denk geldi. Siz buna tevafuk dersiniz. Hoşbeşten sonra
çantalara baktığını söyledi. Şuradan al, müşterisi var, hesaplı verir dedim.
Biz, müşterinin çıkıp dükkanın
boşalmasını beklerken biri daha peyda oldu yanıma. İn midir, cin midir bilmem.
Bildiğim bir şey var, tanımadığım bu kişi benimle kırk yıllık arkadaş gibi
konuşuyor. Belli ki kalu beladan tanışıyoruz. Terzi kapalı mı bugün dedi.
Dikildiğim yere baktım. Terzi dükkanının önü imiş. Kepengi kapalı olduğuna göre
kapalı dedim. Haydi ne yapıyoruz dedi. Şuraya gireceğim, ne yapacağız dedim.
Kiralık ev arıyorum. Valiliğe gittim, şuraya gittim, buraya gittim, kiralık ev
yok. Hiçbiri bulmadı. Numaramı vereyim. Bulunca beni ararsın dedi. Emrin olur
demedim ama tam sırasıydı.
Görüntü ve şivesinden Suriyeli
sandım. Kimsin, necisin demeden, depremzedeyim, Hatay'dan geldim. Otogar
tarafında bir yurtta kalıyorum. Birkaç güne kadar çıkın dediler. Ev arıyoruz
dedi. Bu civarlarda kiralık ev bulamazsın. Bulursan da yüksek gelir kira.
Ardıçlı Toki taraflarına bakmalısın dedim. Orası uzak dedi. Ne iş yaptığını
sordum. Çalışmıyorum dedi. Çalışmıyorsan, bu devirde kiralık evi nasıl
tutacaksın dedim. Babam BAĞ-KUR’lu. Maaşı var dedi. Kiralardan haberi var mı bilmem.
Bildiğim, BAĞ-KUR’lunun maaşı kiralık ev tutmaya yetmez.
Bu arada çantacı arkadaş önceki
müşterisine satışını yapıp gönderince, göz göze geldik. Yanımıza geldi. Şu
arkadaşa çanta ver dedim. Onlar çantaya bakarken, kırk yıllık arkadaşım ikizim
gibi yanımdaydı yine. Fiyatı söylenen çantayı marketten 400 liraya aldım. Bir
de Polo dedi. Sessiz kaldım. Az sonra haydi ne yedirip ne içirecen dedi. Anlamadım.
Dükkanın sahibi değilim, burada da çalışmıyorum dedim ise de yani hiçbir şey
yapmayacak mısın dedi. Şaşırıp kaldım. Üstüme iyilik sağlık. Aç mı, susuz mu bilemedim
ki. Üstelik öğün vakti de değildi. Yardım isteyeni gördüm, bir saniye bakar mısın, yanlış anlamayın, dilenci
değilim diyenle karşılaştım. PTT'de e devlet şifresi alırken şifre bedeli
olarak istenen 3-5-6 (bedelini unuttum) TL için ama ben depremzedeyim diyeni
gördüm ama bugüne kadar ne yidirip ne içirecen diyenle hiç karşılaşmadım. Ne
eşimden ne dostumdan ne çocuğundan ne de dilenciden duydum. Demek ki göreceğim
varmış. Daha şaşırtıcı olan bu samimiyet nereden. Daha adını anını bilmediğim
kişinin bana numarasını vermek istediğine göre belli ki çok samimiyiz.
Konuşmasının başında çalışmıyorum
demesini de yadırgadım. İş yok dese eh dersin. Ardıçlı'yı uzak diyor. Sanki
çalışan biri de işe gidip gelecek. Babası da BAĞ-KUR’lu emeklisi olduğuna göre
evde işe giden yok. Belli ki depremden beri yurtta kalmaya devam ediyorlar.
Allah kimsenin düzenini bozmasın, evini-barkın yıkmasın ama aşı ve ibatesi
sağlanan birinin olayı bu şekilde ajite edip başkasının sırtından geçinmeye
çalışması garip. Bu arada Konya’yı avucunun içi gibi biliyor.
Az sonra dükkana geçip esnafla biraz lafladık. Esnaf da tanıyormuş onu. Her gün burada. Uzaklaşıp gitmez. Bir kişiyi birkaç gün arayla görünce, sen her gün buradasın bile diyormuş. Derdi var mı bilmiyorum ama ne derdi biter ne isteği dedi. Her gün Aziziye’nin orada olduğuna göre Ardıçlı’yı uzak demesini geç de olsa anlamış oldum. Öyle ya her gün ta Ardıçlı’dan çarşıya nasıl gidip gelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder