Ana içeriğe atla

Hoş Geldiniz!

"Gelen kişiye söylenen selamlama sözü" olarak hoş geldiniz deriz. TDK bu sözü kısaca böyle ifade etse de bu söz evimize veya işimize gelen herkese söyleriz. Güzel ve olması gereken hoş bir sözdür. Zira ilgi, alaka, hoş karşılamanın ve iletişimin olmazsa olmazıdır. Tersi, bir hoş geldin bile demedi, Allah'ın yabanisi şeklinde serzenişe neden olabiliyor.

Kültürümüzde ayrı bir yeri vardır hoş geldiniz sözcüğünün. Alışverişe gittiğimiz esnaf hoş geldiniz, buyurun der. 

Ziyarete gittiğimiz ev sahibinin paspasın üzerinde hoş geldiniz yazar. 

Yapılan bir etkinlik için gelenlerin göreceği şekilde ".... Hoş geldiniz" afişleri bastırılır.

Her türlü okulun ve üniversitelerin girişinde yine hoş geldiniz yazar. 

Girişte hoş geldiniz yazmakla da kalınmaz, içeri geçince tekrar hoş geldiniz denir.

Gündelik hayatta sık sık kullandığımız ve asla vazgeçemediğimiz bu birleşik kelimenin önemini, nerelerde kullanıldığını anlatmak değil niyetim. Burada dikkat çekmek istediğim bu kelimenin yazılışına dair olacaktır. Birçok birleşik kelimenin yazılımda yaptığımız yanlış yazılımı maalesef hoş geldiniz kelimesinde de yapıyoruz. Bu kelime TDK'ye göre ayrı yazılması gerekirken hoşgeldiniz şeklinde birleşik yazılıyor. Bu yanlışı yapan vatandaş olsa, eğitim ve öğretimden uzak birileri yapsa gam yemeyeceğim. Yanlış yazanlar arasında bazı kreşler, anasınıfları, ilk-orta-lise, üniversiteler ve resmi kurumlar var. Esnaftaki yanlışı saymıyorum. Okullar bu yanlışa imza atıyor veya izin veriyorsa, özel sektöre ne diyeceksin.

Burada okul, kurum veya üniversite girişindeki “Hoşgeldiniz” yanlış yazımını oradaki eğitimciler bilmiyor anlamını kastettiğim anlaşılmasın. Çoğu yanlışlar bu işi ücret karşılığı yapan tabelacı vb. kişilerden kaynaklanıyor. Daha önce hazırladıkları aynı şablonu her yerde kullanıyorlar. Burada eğitim kurumunun yöneticisinin Türkçe ve edebiyat öğretmeninin bunu ilgili kişiye daha önceden hatırlatmasında fayda var. Uyarıya rağmen bu kelime bitişik yazılmış ise eğitim yöneticisine düşen bu yazıyı yeniletmesidir. Çünkü yanlış yazım eğitim kurumlarına yakışmaz. Herkes yapsa da okullar bu yanlışa geçit vermemelidir.

Yazdıklarımdan, bir kelime değil mi? Ha bitişik ha ayrı. Ne fark eder. Önemli olan nasıl yazıldığından ziyade ne demek istediğinin anlaşılmasıdır. Gereksiz hassasiyete gerek yok diyen çıkabilir. Böyle diyenlere tek kelimeyle dilimizi katletmeyelim derim. Bununla kalsa iyi. Unutmayalım ki merkezi sınavlarda doğru ve yanlış yazım sorusuna da yer veriliyor. Bir an için düşünün. Çocuğunuza girdiği bir sınavda aşağıdaki birleşik kelimelerden hangisinin yazımı yanlıştır sorusu soruldu. Seçeneklerden biri de hoş geldiniz olsun. Çocuğunuz sınavda bu kelimeyi yanlış işaretleyecek. Çünkü sınavda iken gözünün önüne, okulunun girişindeki hoşgeldiniz yazımı gelecek ve ilim öğrendiğim kurumun yanlışı olur mu diyecek ve seçeneği yanlış işaretleyecektir. Bu bir yanlış çocuğumuzun rakiplerinden geriye düşmesine neden olacaktır. O yüzden eğitim kurumlarında yanlış yazıma göz yumma gibi bir lüksümüzün olmadığını düşünüyorum.

Bu konuyu yazmaya kendimi kaptırmışım ki TDK’nin bazı sözcükleri güncelledi haberi dikkatimi çekti. Bazısına burada yer vermek isterim:

Çiğ börek  / çi börek 

Yeşilzeytin  / yeşil zeytin

Unvan / Ünvan 

Pilili / Pileli 

Kayyum / kayyım

Yeşilsoğan / Yeşil soğan

Yeşilbiber / yeşil biber 

Hasıraltı / hasır altı 

Akça armudu / akçaarmut

Boy bos  / boy pos

TDK’nin güncellemesine siz ne dersiniz bilmem ama bu güncellemeden benim anladığım, TDK’nin kafası vatandaşın kafasından da karışık. Bu güncellemeyi gören de Türkçe yeni bir dil, TDK de yeni bir kurum sanır. Bu güncellemeden anladım ki hoş geldiniz kelimesini bitişik yazanlara boşuna kızmışım. Bugün ayrı kabul ettiği hoş geldinizi TDK’nin yeni bir güncellemede bitişik kabul etmeyeceğinin bir garantisi yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde