Ana içeriğe atla

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (2)

Daha önce seçimler öncesi yapılanları söyleyecektin. Unuttum sanma. Hatırlatırım.

Unutmadım. Hatırlatayım sağır sultanın bildiğini. 

Dinliyorum. 

Seçimler ölüm kalım savaşı üzerine yapılır. Ya herru ya merru denir. Sanırsın ki ülke düşmana teslim edilmeyecek ya da ülke düşmandan teslim alınacak. Bu mantalite ile seçime girilir. 

Rakipten esirgenen hoşgörü seçmene gösterilir.

Kesenin ağzı açılır. Elde avuçta ne varsa saçılır. Hatta karşılığı olmayan da verilir.

Olmaz denilenler yerine getirilir. Bunlar yük getirir, yarınları yok eder denmez. 

Uçuk kaçık vaatler birbirini kovalar.

Muhalefet her türlü vaadi verirken suyun başını tutanlar öyle vaat verilmez, böyle yapılır der, devletin tüm imkanlarını seferber eder, verdikçe verir. Ne var ne yok boşaltılır. Bir şey kalmadı ise borçlanma yoluna gidilir. Ama yok denmez verilir. Nasılsa kazanırsak, biz düzeltiriz, kaybedersek, rakip düzeltemesin düşüncesi hakimdir burada.

Seçimden önce dert ve sıkıntılar varsa ötelenir, her şey tozpembe gösterilir. 

Zorunlu zam yapılacaksa, "zam yapılacak kadar keriz değiller". 

Borçları ötelerler. 

Her şeyde indirime giderler.

Dövizi bastırırlar. 

Kısaca imkanlara dair son kurşunu atarlar. Hatta borçla kurşun alınır, o da atılır.

Sen seçim ekonomisinden bahsediyorsun.

Hele ki şükür.

Diyelim ki her şeyi verdiler. Sonra?

Sonrası tufan. Seçim sonrasında geri bırakılıp ötelenen zamlar yağmur gibi yağmaya başlar.

Vergiler artırılır. Artırmakla da kalmazlar. Ek vergi koyarlar. Yani verginin vergisini. Yani vergiler de yağmaya devam eder.

Zam ve vergilerle bozulan bu ekonomi düzelir mi?

Nerede görülmüş bir ekonominin zam ve vergiyle düzeldiği. Günü kurtarma, sıkıntıları yarınlara öteleme politikasıdır bu. Tüm bunları yaparken de uygulanan seçim ekonomisi sonucu bu noktaya geldik denmez. Bizde mazeret bitmez. Başka gerekçeleri öne sürerler. Sen de yersin bunları.

Ne zamana kadar devam eder bu zam ve vergiler?

Bir sonraki seçime yaklaşıncaya kadar devam eder. O seçim yaklaşınca ekonomi düzelmiş gibi davranılır, zam yapılmaz, vergi konmadığı gibi indirime gidilir.

Yeniden seçim ekonomisine döndük desene.

Aynen öyle.

Bu yeni seçime kadar da diğer seçim sonrası zam ve vergilerle toplananlardan daha fazlası bu seçim öncesinde yine harcanır. Seçim biter, yeniden ara verilen zam ve vergiler devreye girer.

Ama bu zararı kendileri değil, millet çekiyor. Muhtar gibi kendilerini bitiriyor bunlar. Bizleri bitiriyor. O zaman ne anladık biz bundan?

Anlaşılmayacak bir şey yok. Ömrün, zamlarla ve verginin vergileriyle geçecek. Ömrünü tamamlayıp giderken de bunları çocuklarına ve torunlarına miras bırakıp gideceksin. Senden bayrağı devralanlar zamlı hayat ve vergili hayata devam edecekler. Onlar da evlatlarına bırakacak.

Desene bizdeki siyasetin götürüsü getirisinden fazla.

Aynen öyle.

Hiç faydası yok mu?

Olmaz olur mu? Sandığa gidip oy verenler kazandık sevinci, kaybedenler de kaybettik üzüntüsü yaşar bir müddet. Sonra her biri önlerine konan ev ödevini yerine getirmek için mücadele ederler.

Yeter tamam. Ben gidiyorum.

Nereye?

Ceremesini çekmemek için siyasete girmeye.

Boş yere uğraşma.

Niçin?

Çünkü siyaset belirli kişilere belirli ailelere belirli zihniyetlere zimmetlidir. Onların tapulu malıdır. Oralar senin gibilerinin benim gibilerinin tutunacağı yerler değildir. Sen en iyisi zamlı ve vergili hayata kendini alıştır. Ne kadar fazla ödersen, çocuk ve torunlarına daha az miras bırakırsın. Lütfen, beni de kendini de oyalama. Git vatandaşlık görevini yap. Zira diğer seçim öncesi seçim ekonomisine para lazım para.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde