Ana içeriğe atla

"Bıraktığın zaman evinin yolunu biliyorsa o kimse geri zekalı değildir..."

Teog tercihleri başladı. Lisede iyi bir okulda okuyabilmek için tercih yapmaya gelen veli ve öğrencilere rehberlik yapmaya çalışıyor bir çok okul yönetimi. Konya merkezde en düşük yüzde ile alan okulun geçen yıl ki yüzdelik dilimi 24,21 olarak görünmektedir.

Yüzdelik dilimi 40-60 aralığında olan öğrencilerden büyük bir kısmı genel Anadolu Liselerini tercih etmek istemektedirler. En düşük Anadolu Lisesi yüzdesi % 24 lerde olduğu dikkate alınırsa bu öğrencilerin Konya merkezindeki herhangi bir Anadolu Lisesine yerleşebilmeleri mümkün görünmemektedir. Puan ve yüzde aralığına göre öğrencilerimizin İmam hatip Liselerini tercih etmelerini istediğimizde öğrenci ve veli istememektedir. Ya da veli istese de öğrenci istememektedir. Niçin istemiyorsun dediğimizde: "Ben o okulu yapamam, orada ezberler varmış, benim ezberim iyi değil, o okulda Arapça var. Ben yapamam. Zaten o okulu zor diyorlar. Bu yüzden gitmek istemiyorum" cevapları alıyoruz. Dilimin döndüğü kadarıyla öğrenciye, zor beynimizde oluşturduğumuz algılardan ibaret. Ben de o okullardan mezunum, hiç zorluğu yok. Zaten Kuran okumayı biliyorsun. Senin için o okul daha kolay olacak, üstelik sana da yakışır" dememe rağmen ikna edebildiğim öğrenci ve veli olduğu gibi ikna edemediklerimin sayısı da epey var.

Bugün her bölgede öğrencilerin ulaşım yönünden  gidebileceği evine yakın okullar olmasına rağmen ailesi istese de bu okulları bazı öğrenciler niçin tercih etmeye yanaşmamaktadır? Öyle zannediyorum ki, İmam Hatip Liselerine halihazırda devam eden, dersleri iyi olmayan vasat ya da vasata yakın bazı öğrencilerin yaptıkları kötü propaganda etkili oluyor  diye düşünüyorum. Geçen yıl yapılan bir müdürler kurulu toplantısında İHL müdürlerinin mevcut öğrencilerine bu durumu anlatması ve tedbir alması yönünde bir konuşmam olmuş, yetkililer de notları arasına almışlardı. Anladığım kadarıyla pek etkili olmamış ya da üzerinde durulmadı. İkinci bir neden bu okullarda K. Kerim ve Arapça gibi dersleri veren meslektaşlarımın bu dersleri sevdiremediğidir. Bildiğiniz gibi bir dersi sevmenin birinci yolu kişinin kendisini sevdirmesi ve dersin önemini izah etmesidir. yani iletişi eksik etmemesidir. Öğrencilerin seviyesine inebilmesidir. Öğrenci milleti öğretmenini sevdi mi dersi de sever. Ölümüne o derse çalışır. Dersi başaramasa da öğretmeninin emek sarf ettiğini, kendisinin iyiliği için çaba gösterdiğine inanır, dersi zayıf da olsa öğretmene ve bu okullara karşı tavır almaz. Üçüncü bir neden dersin bazı öğretmenler tarafından zorlaştırılmasıdır. Sınıfın seviyesine göre sınavlarda soru hazırlayabilmek önemlidir. Bir desten sınıfın büyük bir çoğunluğu zayıf almışsa öğrencinin "Zaten bu ders herkesinki zayıf. Kimse iyi not alamıyor" gerekçesini söylemesine imkan verebiliyor.

Bu konunun etkili-yetkili ve işin mutfağında olan kişiler tarafından iyi incelenmesinde fayda vardır. Bu okula geldikten sonra öğrenci bu okullardan ayrılmamalıdır. Ayrılmak isterse de o okullarda görev yapan meslekçilere gönül koymadan ayrılmalıdır. Niçin ayrılıyorsun diyenlere: Ben bu okulu seviyorum, ama derslerini yapamadım, o yüzden ayrılıyorum" diyebilmelidir.

Bu okullarda öğrencilere adam adama markaj diyebileceğimiz şekilde bireysel danışman öğretmenlik sistemi uygulanmalıdır. Herhangi bir derdi olan öğrenci ilk önce danışman öğretmenine derdini anlatabilmelidir. Öğretmen öğrenci ile belirli periyotlarla bir araya gelebilmeli, durum değerlendirmesi yapabilmeli, öğretmen gıyabında öğrencisini izleyebilmelidir. Öğrencisinin velisi ile irtibatı kesinlikle bırakmamalıdır.

Bu okullarda baskı şiddet, hakaret olmadan, öğrencinin öz güveni yok edilmeden  okul ruhu oluşturulmalıdır. Kuru nasihatten öte uygulamalı örneklik ön planda olmalıdır. Giyim-kuşam konusunda  akran eğitimi, zamana bırakma tedriciliği esas alınmalıdır.

Öğrencilerden hiçbir şey olmaz, başarıları düşük, ahlakı iyi değil düşüncesinde olan öğretmenler var ise onları bu düşüncesinden vazgeçirmek gerekmektedir. Öğrencini akademik başarısı iyi olmayabilir, pekala huy güzelliği kazandırılabilir. Bu tür öğrencilere bakış açımız Süleyman Hilmi TUNAHAN'ın "Bıraktığınız zaman evinin yolunu bulabiliyorsa o kişi geri zekalı değildir, bizim öğrencimizdir, alın getirin, eğitelim" bakış açısı hakim olmalıdır. Çocuğun bir alanda başarılı olamaması işe yaramaz düşüncesine sevk etmemelidir. Mutlaka çocuğun başarabileceği alanlar vardır. Öğrenciyi bu alanlara kanalize edebilmek ve bu konuda rehberlik yapabilmek önemlidir.

Bu okullarda çalışanlar öz verili çalışmalı, ibadet niyetiyle çalışan olmalıdır. Çocuklarda görmek istediğimiz başarı ve davranışın hemen olmasını beklememek lazım. Çünkü eğitim uzun soluklu bir süreçtir. Meyveleri çok sonra yenebilir. 15/07/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde