Ana içeriğe atla

Pişmiş tavuğun başına gelmedi bu okulların başına gelenler

Cumhuriyet döneminde 1924 yılında açılmış, istihdam imkanı olmadığından 1930 yıllarında öğrencisi kalmadığından kapatılmış, "Cenaze yıkayacak hoca kalmadı" raporunun yayımlanmasıyla 1949-1951 yılları arasında   "Din hizmeti görevlisi yetiştirme" amacıyla MEB'e bağlı 10 aylık kurslar açılmış, 1951-1972 yılları arasında sayısı 72'ye ulaşmış, 1973 yılında lise fark derslerini vermeden üniversitelerin edebiyat bölümlerine gidebilme hakkı verilmiş, diğer bölümlere gidebilmek için liselerdeki fark dersleri vermek suretiyle ikinci bir lise diploması alınmış, 1980'den sonra üniversitelerin tüm bölümlerine gidebilme hakkı elde edilmiş, 1990'lara gelindiğinde sayısı 390'lara ulaşmış, üniversite yerleştirmelerinde iyi başarılar elde edebilmiş, Anadolu Liseleriyle yarışır hale gelmiş, bazı yerlerde sınavla öğrenci alınma yoluna gidilmiş bir okul türü.

1997'lere gelindiğinde okul sayısı 601 olmuş, öğrenci sayısı ise yarım milyonu geçmiş durumdaydı. O günün gazetelerinde: "Bu okullardan mezun olanlar genelde hukuk ve siyasala gidiyorlar, ileride laikliği bize bunlar savunacak, tedbir alınmalı" yazıları haber yapılmaya başlandı. Getirilen kesintisiz eğitim dolayısıyla ortaokul kısımları kapatılmış, lisesini bitiren mezunlarına konulan katsayı dolayısıyla okullar kapatılmaktan beter yapılmış bir okul oldu bu okullar.

1998 yılına gelindiğinde mezunlarının % 75 i 4 yıllık fakülteye gidebiliyor iken katsayı uygulamasıyla birlikte öğrenci sayısı 192 bine kadar düşmüş ve mezunlarının artık % 25'i 4 yıllık fakülteye gidebilir olmuştu. 2011 yılından itibaren katsayı farklılığı tamamen ortadan kaldırılırken 2015-2016 öğretim yılına gelindiğinde bu okulların sayısı 1149, öğrenci sayısı ise 555.000'lere ulaşmıştır.

Devletin arsasını vermediği, binasını yapmadığı, vatandaşlar tarafından kurulan dernekler marifetiyle yardımların toplanarak arsalarının bulunduğu, binalarının vatandaşların yardımıyla yapıldığı okullar bunlar. Devlet yardım etmedi ama sıkı denetimini de hiç eksik etmedi bu okullardan. Bu okulların başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi dense yeridir. Önleri zaman zaman hep kesilmek istendi.  Öğrenci sayısı itibariyle inişli çıkışlı bir grafik izlese de vatandaş yine pes etmedi.

Genelde Anadolu'nun mütedeyyin insanları, köy ve kasabalarda ikamet edenler tercih etti bu okulları. 90'lı yıllarda bir çok lise ile yarışır bir duruma geldiği zaman okul türüne sıcak bakmamasına rağmen tutturduğu kalite dolayısıyla  bu okulları tercih eden kesimler de olmaya başlamıştı.

2000 yılından önce devletin diğer okullara oranla istenmeyen üvey evladıydı bu okullar tabir yerindeyse. 2011 yılında katsayının kalkması ve 2012 yılından itibaren zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılıp 4+4+4 sisteminin gelmesiyle birlikte İmam Hatip ortaokullarının yeniden açılması sonucu bu okulların ve öğrenci sayılarının arttığı, 90'lı yıllardaki gibi yeniden tercih edilen okullar olduğu göze çarpmaktadır. Dünün üvey evladı bugün öz evladı haline gelmiş; bina yapımında, arsa tahsisinde devlet imkanlarından hiç olmadığı kadar yararlanmaya başlamış, bir çok ilde proje okullar açılmaya başlanmış, fen ve sosyal bilimler ağırlıklı statüleri verilmiştir. Dün önü kesilmeye çalışılan, bugün tamamen önü açılan okul görünümündedir.

Vatandaşın istemesi ve yetkililerin destek vermesi sonucu neredeyse okulu olmayan yerleşim merkezi yok gibidir halihazırda.

Devletin her türlü imkanı vermesiyle birlikte bu okul türünün 90'lardaki başarıları halen yakalayamadığı göze çarpmaktadır. Şimdilerde TEOG tercihleri başladı. Okulların bir yıl önce yüzdelik dilim bazında aldığı oranlara bakıldığı zaman Konya gibi bir ili incelersek en iyi okulun % 10 yüzdelik dilimle öğrenci aldığı görünmektedir. Bir çok yerleşim yerinde % 95 yüzdelik dilimle öğrenci alan okullar bile var maalesef. Bir zamanların en düşük  yüzde ile öğrenci alan Mesleki ve Teknik Liselerinin yerini almış durumda. Yüzdelik dilim olarak en düşük seviyede olmasının sebeplerinden bir tanesi de sayısının normalden fazla açılmış olması düşünülebilir.

Geçmişten günümüze birçok badireler atlatmış olmasına rağmen başarılarından övgüyle söz edilebilen bu okul türüne şimdiler de iyilik mi yapıyoruz, yoksa kötülük mü? Bu konunun iyi incelenmesinde fayda vardır.  Bu okul türünü isteyenlerin ve açma yetkisi verenlerin iyi niyetinden ve bu okul türünü sevdiklerinden asla şüphe duymuyorum. Fakat bu sevgimiz ve iyi niyetimiz iyi sonuç verecek mi? Kaliteyi yakalayabilecek mi? Diğer okul türleriyle yarışabilir olabilecek mi? Görünen köy kılavuz istemez. Tercih eden öğrencilerin puanlarıyla oluşan okulların taban puanlarına bakıldığı zaman yarışabilme imkanı görünmemektedir. Tabir yerindeyse bugün bu okul türleri dün devletin bıkıp usandığı için dönüştürdüğü genel liselerin işlevini yerine getirmektedir. Bu okulları açanlar, lütfen ellerini başlarına koyarak yeniden bir düşünsünler. En iyi okulunun % 10 yüzdelik dilimle aldığı, % 95'lere varıncaya kadar yüzdelik dilimlerinin oluştuğu bu okul türünün % 1 yüzdelik dilimle öğrenci alan diğer bir çok okullarla başarıda yarışabilmesi mümkün müdür? Bir iki okulumuz dışında diğer okullarımızın genel lise görevi yapması bu okul türüne yaptığımız en büyük kötülük olsa gerek. Çünkü hiç bir kalite tesadüfi değildir. Hesapsız, kitapsız, mantar gibi açılan bu okullar maalesef diplerdedir. Bir şeyin sayısını ne kadar çoğaltırsanız kaliteyi o kadar düşürürsünüz. Bu okul türünü artırmada acele edildi diye düşünüyorum. Uygun bir yerde açılan bir okulun belli bir kaliteyi yakaladıktan sonra yeni okul/ların açılmasına imkan verilmeliydi diye düşünüyorum. En düşük yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okul yönetiminin, öğretmeninin öğrenciye verebileceği bir şey yoktur. Çünkü hedefi olmayan hiçbir öğrenciye kimse bir şey yapamaz. % 95 yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okulun %  1 yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okul ile yarışabilmesi mümkün müdür? Aradaki makas katsayı adaletsizliğinden daha fazladır.

Gelin hep beraber bu okullara iyilik mi yaptık, kötülük mü? İsterseniz yeniden bir düşünelim. Ne yapılması gerekir, buna kafa yoralım. Yol yakınken tedbir alalım. 15/07/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde