Ana içeriğe atla

Bir Öküz Gördüm Bu Gece

Bugün Farabi tarafında yıllarca karşılaşmadığım öküzümü gördüm. Maşallah hiç değişmemiş. Bıraktığım gibi. Sadece bakımdan olsa gerek biraz daha semirmiş. Kesilse eti iyi çıkar diyeceğim ama bunun eti öküzün yenmeyen cinsinden.

İçinizden bu adam hayvanları da karıştırdı. Öküzle hayvanı bilmiyor. Bugün Farabi tarafında görülen bir defa öküz değil, domuz idi diyeceksiniz. Sizin  Farabi Hastanesine dalan domuz haberini ve videosunu da az önce izledim. Yaban domuzu güpegündüz hastanenin camını kırarak aciline dalmış, sonra açık kapıdan çıkıp gitmiş. Belediye ekipleri tarafından takip edilen domuz bir okulun bahçesinde yakalanarak hayvan barınağına götürülmüş, bir diğer habere göre öldürülmüş. Korku dolu anlar yaşayan muhit sakinleri öyle zannediyorum domuzun etkisiz hale getirilmesinden dolayı rahat bir nefes almışlardır.

Size teessüf ederim bir defa. Benim dediğim hayvan yabani domuz değil. Öncelikle burada anlaşalım. Domuz, Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor olmalı. Adı üzerinde bize yabancı. Ne etini yeriz, ne besleriz, ne de satarız. En azından bunu biz böyle biliyoruz. İnşallah birileri Müslüman mahallesinde eti yenen hayvan diye bize domuzu yedirmiyordur. Olur mu olur. Çünkü burası Türkiye. Birkaç gün öncesinde de Meram Boruktolu taraflarında görülmüş bir domuz daha. Umarım aynı domuzdur. Eğer aynısı değilse iş daha vahim. Şehri domuzlar basarsa şaşırmayalım bundan sonra. İçimden acaba, diyorum, bu kör şeytan hep aklıma kötü şeyler getiriyor, yoksa şehrimizde bir domuz çiftliği var da oradan mı kaçıyorlar.?Dedim ya, insanın içi kötü olunca akla neler geliyor neler!

Bu domuz meselesi epey su götürür ya, biz bekleyelim, bakalım ardından ne Çapanoğlu çıkacak? Biz gelelim sadede. Tekrar söyleyeyim, benim gördüğüm bir öküzdü. Bu öküz aramızda yıllardır medeni bir şekilde dolaşıyor. İnsanlara gülücükler dağıtıyor, samimi olduğu imajını vermeye çalışıyor, bizim yediğimizden yiyor, içtiğimizden içiyor.  İşinin de ehli bir defa: Tetikçidir. Domuz gibi insanlara çarpıp yaralamaz. Bizimki kansız yapar bu işi.  Eline verilen listeyi kitabına uydurarak kansız halleder. Domuz gibi insanlara tek tek çarparak efor sarf etmez, perakendeyi sevmez; toptancıdır. İşine kendini öyle kaptırır ki ibadet aşkıyla yapar bunu. Besmelesiz de kimseyi harcamaz. İstenmeyen adamları  bir kasap edasıyla doğradıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi insanların içerisinde dolaşır. Doğradığı adamların yanına gelir, hatta elini sıkar. Görünüşüne göre vücudu da sağlam. Daha çok iş çıkar bundan. Yeter ki koltuk gücü arkasında olmaya devam etsin.

Bu anlattığımın öküzle bağlantısı nedir, diye şaşırabilirsiniz. Bir öküz ayağınıza basarsa, sizi çiğneyip geçerse "Bir adam çiğnedim, vicdan azabı çekiyorum." demez; yoluna devam eder. Sapı samanı karıştırarak yemlenmeye devam eder. Bu da öyle... Doğrayıp biçtiği adamlar üzülmüştür diye hiç aklına getirmez. Çünkü görev adamıdır. Hatta, görevini yapmış olmanın verdiği aşkla şükreder. Hüseyin’in kellesini aldıktan sonra secdeye gidip şükür namaz kılan cani gibi bunun da vicdanı rahattır. Çünkü ruhsuzdur, vicdanı makam hırsıyla örülmüştür. Yaptığının doğru olduğuna kendini inandırmıştır.

İçinizden; öküz öküzlüğünü yapacaktır, suç öküzden ziyade böyle öküzlere fırsat verenlerdedir, diyorsanız bu görüşünüze yorum yapamam. Çünkü benim görevim sadece öküzü anlatmaktı. Kesip etini yiyelim derseniz dedim ya bu öküz bildiğiniz öküzlerden değildir. Eti de yenmez. 06/05/2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde