Ana içeriğe atla

Evlilik programlarını izlemeye devam *

Toplumun büyük bir kesiminin tepki gösterdiği, izlenmesin dediği evlilik programları onca istemezük propagandasına rağmen nedense en çok izlenen programların başında gelmeye devam ediyor. Demek ki çoğumuz ikili oynuyoruz. Kaldırılsın derken de “istemem, yan cebime koy” diyormuşuz. Bu durumu görünce Hz Ömer’in “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlar” sözünü hatırlamamak mümkün değil.

Toplumun örf, adet ve geleneğine, dini anlayışına ters bu tür programların bu ülkede yayına girmesi bile anormal iken izleyici sıkıntısı çekmemesi iç halimizi göstermesi bakımından ilginç gerçekten. Demek ki samimi değiliz. Eğer toplum samimi olsaydı bu tür programların yayına başlamasıyla bitirilmesi bir olurdu. Demek ki dilimiz farklı bilinçaltımız farklı. Durumumuz günah diye oynamak istemeyen kadını zorla oynaması için kaldırmışlar ya. Kadın ‘günahtır’ deyip oynamak istemese de önceleri, “Allah’ım affet” deyip  müziğin ritmine kendini kaptırdıktan sonra “Günah yazarsan yaz” demesine benzer. Biz de “Şunlara bak, ne hale geldik, tövbe ya Rabbi!” diyerek izlemeye devam ediyoruz anlaşılan.

OHAL kapsamında yayımlanan 690 sayılı KHK’ye göre bir iki gün sanal alemde ‘Evlilik programları yasaklandı’ sevinci yaşadı çoğumuz. Ertesi gün adı geçen programlar TV’lerde arzı endam etmeye devam edince sevincimiz kursağımızda kaldı. Sonunda anlaşıldı ki bu tür programlara yasak falan yok. Belki de toplumsal refleksten olsa gerek RTÜK, bu tür programların yayın saati için bir çalışma başlattığını duyurdu. Çocukların TV izlediği saatlerde bu tür evlilik programları yayında olmayacakmış. Bu, bu tür programlar küçükler için zararlı, ama büyükler için faydalı anlamına da gelebilir. “Çocuğum! Sen şimdi bu programları izleme, bu programlar bana hitap ediyor. Sen daha bunlardan anlamazsın. Ancak büyüyünce bunlara bakabilirsin” demektir bu. Eksik olmasın RTÜK! Lütfedip programların saatini değiştirecek. Biz yasaklanmasını beklerken karşımıza bir amorti bile çıkmadı.

Bildiğim kadarıyla zaten bu tür programları büyükler izliyordu, çocukların bu taraklarda bezi yoktu. Bu şekil bir düzenleme ile belki de çocuklar, “Bizden bir şeyler kaçırıyorlar” diyerek izleme yolunu seçecekler. Bu da eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek gibi bir şey. Bırakın izlesinler. Saatini falan değiştirmeyin. Hatta aileleriyle birlikte izlesinler. Hiç olmazsa “Baba ben nasıl dünyaya geldim” diye bir soru sorma dönemi de kapanır. Böylece baba, "Oğlum seni leylekler getirdi" diyerek yalan söyleme yoluna gitmez. Çocuk programı izleyince nasıl doğduğunu da öğrenmiş olur hiç olmazsa.

RTÜK ne iş yapar, görevi nedir çok detaylı bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla aileyi koruma gibi bir görevi var. Bu gidişle RTÜK’ün işi ipe un sermek. Sorunu çözmek değil. Bu anlaşılıyor. Yasamanın ise zaten böyle bir derdi yok. Onca işinin arasında aileyi koruma gibi bir toplumsal yaraya parmak basma gibi bir düşüncesi hiç görünmüyor. Kim bilir belki 2019 seçimlerine giderken kaldırırlar. Belki de biz çok acele ediyoruz. Büyüklerimizin bir bildiği var. Evlilik programlarının devamından  maksat büyükleri televizyon karşısında uyuşturarak bir nevi  oyalama taktiği de güdülüyor olabilir.

Allah affetsin! Büyüklerimiz hangi saati ayarlarsa ayarlasınlar biz büyükler bu tür evlilik programlarını izlemeye devam edeceğiz. En azından "Kız nasıl istenir, nasıl talip olunur" bunları öğreniriz. Bu ülke insanının görgü kurallarını öğrenmeye de hakkı vardır. Büyüklerimizin lütfu da hoş, ihsanı da, gölgesi de. İyi ki varlar!  Hatta bir iyilik daha yapsınlar, “Evlilik programlarının kaldırılması teklif dahi edilemez” şeklinde bir mevzuat koysunlar ki programdan ekmek yiyenler kalktı-kalkacak endişesi yaşamasınlar. Maazallah! Yarın biri kaldırmaya yeltenir. 04/05/2017

* 08/05/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde