Ana içeriğe atla

Bu kişi aklı sıra beni yola getirecek

Birileri kapmış bir koltuk, eline almış bir oyuncak, hele bir de günlerden cuma ise oynuyor da oynuyor. Oturduğu yerden sosyal medyadan beğendiklerini gönderiyor whatsapp aracılığıyla, telefonunda kayıtlı olan numaralara. 

Ne var bunda? Adam size değer vermiş, gününüzü kutluyor. Sana da iyilik yaramıyor, diyebilirsiniz. El hak doğru derim bu eleştirinize. Ya bu adam bir defa ile yetinmeyip birer dakika arayla  aynı anda 7 farklı mesaj gönderiyorsa buna ne dersiniz. Eğer bunda da bir sakınca yok, keşke bizim de böyle bir dostumuz olsa diyorsanız, lütfen haber verin, sizin telefonunuzu bu arkadaşıma kaydettireyim, size günde göndersin dursun. Nasılsa tıpkı benim o arkadaşım gibi anlaşılan siz de boşsunuz, başka yapacak bir işiniz yok. Hatta bir süre bu şekilde sizi mesaj bombardımanına tuttuktan sonra sanal dostluğunuzu hakikiye dönüştürmek için gerekirse yılın belirli günlerinde bir araya gelerek ölümsüzleştirebilirsiniz. 

Şaka yaptığımı falan sanmayın. Hiç sizin bu dostluğunuza haset veya gıpta edeceğimi de düşünmeyin. Hatta dostluğunuzu o kadar ilerletin ki yılın belirli günlerinde buluşmakla yetinmeyin aynı evde kalın ki sizin bu hasretiniz daha fazla içinizi yakmasın. Aynı evde kalarak daha fazla konuşma imkanınız olur. Birinizin evini de kiraya verirsiniz. Hem bu şekilde gelir de elde etmiş olursunuz. Bu durumda bana, "Allah muhabbetinizi artırsın" demek düşer. Hem böylece birbirinizle muhabbete dalarak beni unutur, mesaj göndermemiş olur, körler ve sağırlar birbirinizi ağırlar durursunuz. 

El insaf diyorum böyle insanlara. Gerçekten ne yapmak istiyorlar? Gayeleri mesaj göndermek suretiyle başkasını özellikle beni düzelteceklerini sanıyorlarsa boşa kürek çekmesinler ben bir defa 40'ını geçip yarım asrı devirdim. Ne çabuk unuttunuz, "Kırk yıllık fani, olur mu kani" sözünü. Benden bir cacık olmaz. Olacağımı olmuşum. Lütfen başka kapıya. Anlaşılan bu tipler kendilerini düzelttiler, aklı sıra beni düzeltecekler. Ben kendim bir şey olmasam da kendimi düzeltemesem de bu düzgün arkadaşları yine takdir ederim, ne kadar düzgün insanlar diye. Yok, biz bu işi Allah rızası için yapıyoruz, hem bu vesileyle sevap kazanıyoruz diyorlarsa bildiğim kadarıyla bunun sevapla bir alakası yok. İyilik yapacak bir başka yol bulsunlar. Sonra gerçekten iyilik yapmak istiyorlarsa bu arkadaşlar, bildiğim kadarıyla resmi bir kurumda idareci pozisyonundalar. Deruhte ettikleri görevlerini adam akıllı yapsınlar. En azından mesai saatleri içinde devlete yapacakları mesaiden çalmasınlar. Hiç işleri yoksa odalarında kendilerine tahsis edilen koltukta otursunlar dursunlar. Eğer boşa vakit geçirmek gönül eğlendirmek için bu mesaj işini yapıyorlarsa eğlenecekleri başka bir adam bulsunlar. "Elim aniden gidiveriyor; bu mesaj, whatsapp bizde bir bağımlılık yaptı" deniliyorsa ne yapalım bu durumda? Yoksa okullarda öğrencilerin telefonlarını açmaları nasıl ki yasaklanıyorsa, hatta bazı okullarda sabahleyin tüm öğrencilerin telefonları toplanıyorsa yoksa sizin de elinizden bu telefonları sabahleyin kurumunuza gelince  almak mı gerekiyor?

Atın o elinizdeki oyuncağı...işinize gücünüze kendinizi verin. "Benim işimi aksatmıyor, hem onu hem de bunu yapıyorum diyorsanız..." on parmağında on marifet olan sizlere o kurumlar dar gelir. Lütfen kalite ve kapasitenizi gösterecek bir başka kuruma geçin. Yazık oluyor size bu şekilde o kurumda kalmak. Birileri sizi tespit edememiş olabilir. Lütfen biraz daha sabredin. Mutlaka yetkililerimiz sizin bu kapasitenizi görecek, iyi bir yerde değerlendirecektir. Çünkü Güneş, balçıkla sıvanmaz. Yok hünerinizi yeterli  görmüyor, ya da sizi tespit edemiyorlarsa o kurumda da yapacak işiniz yoksa hiçbir şey aklınıza gelmiyorsa o koltuktan ayrılmakta mı gelmiyor içinizden? İsterseniz bir düşünün, o kurumda siz yoksanız işler aksayacak mı? Eğer aksayacaksa lütfen işinize yönelin, ha varlığınız ha yokluğunuz ise lütfen varlığınızı hissettirebileceğiniz bir yere doğru adım atın.

Ne yaparsanız yapın. Ama bir şeyler yapın. Belki kendinizi işe verirseniz en azından beni unutur, yakamı bırakmış olursunuz. Biliyorum sen bu yazımı da okumazsın. Çünkü okuma özürlüsün. Durmadan paylaşım yaptığına göre sende görsel zeka var. Keşke görselliğin yanında biraz da başkasını rahatsız ediyor muyum şeklinde düşünecek biraz iz'anın olsaydı be kardeşim, ne diyeyim. Allah senin ve senin gibilerinin müstehakını versin. 

Dikkat et, telefonunun başına bir şey gelmesin. Maazallah elinde oynaya oynaya başına bir şey gelir de tamir ettirinceye kadar ne yaparsın sonra? Çatlar ölürsün. Sen bize lazımsın. başımızın belasısın.  Sen bizim imtihanımızsın.  13/05/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde