"Cemaat rahmet, tefrika ise azap" hadisi şerifini
bilmeyenimiz yoktur. Buna rağmen birlik ve beraberlik içerisinde olacağımız
yerde çoğu zaman her alanda ayrışırız birbirimizden. Ayrıldığımız noktalardan
biri de ramazanın başlaması, imsakın girip girmediği konusu...vb konular
demirbaş konularımızdandır. Her ramazan geldiğinde bu konular ısıtılıp ısıtılıp
önümüze konur. Bir ay boyunca oruçla birlikte sıcaklığını korur, ramazanın
bitimiyle birlikte diğer ramazanda yeniden açılmak üzere buzdolabına kaldırılır.
Bugüne kadar yekdiğerini ikna edeni de görmedim. Herkes "Benim fikrim,
görüşüm en doğrusudur" havasındadır. Kimse bir "Acaba falanın görüşü
de doğru olabilir mi?" diye bir arpa boyu birbirine yaklaşma yoluna
gitmez.
Hilal göründü mü, görünmedi mi, oruç bugün mü yarın mı
tartışmalarına pek kulak asmıyorum. Çünkü Türkiye'nin takip ettiği oruca
başlama usulünün Suudi Arabistan'ın başını çektiği ülkelere göre daha doğru
olduğuna inanıyorum. Bu yüzden Diyanetin orucu başlatmasıyla ibadetime
başlıyor, onun bitirmesiyle de son noktayı koyuyorum. İmsak konusunda ise hem
benim hem de çoğu vatandaşın kafası karışık. "Acaba Diyanetin imsak vakti
mi, yoksa bir saat sonra imsakı başlatanlar mı doğru?" Bundan emin değilim.
İçime sinmemesine rağmen birlik ve beraberliğimiz için imsak vakti konusunda da
Diyanetin belirlediği imsak vaktinin esas alınmasının doğru olduğunu düşünüyor
ve ona göre imsak vaktini başlatıyorum. Sabah namazı vaktinin girmeme
ihtimaline karşın imsakı bir saat sonra başlatanlara göre sabah namazını
olabildiğince geciktirmeye çalışıyorum. Umarım en kısa zamanda tarafların
ekranlarda doğruluklarını anlatmaya çalışmasından ziyade bir araya gelerek
kapalı kapılar ardında bu meseleyi vuzuha kavuştururlar diye ümit ediyorum.
Şimdilik bu sorunu sorun ediniyor değilim. Benim sorunum daha basit.
Mahalle imamım Diyanetin belirlediği imsak vaktinden
üç-dört dakika daha önce ezan okumaya başlıyor. Daha vakit gelmeden okumaya
başlayınca iki ayağımızı pabuca sokuyor, acaba saatlerimiz mi yanlış diye bu
hengâmede evdeki saatleri kontrol etmeye başlıyoruz. Saatimiz doğru olmasına
doğru. Hocamız ne olur ne olmaz diyerek ihtiyat olsun diye kendince bir çözüm
bulmuş, bizi üç-dört dakika daha önce sofradan kaldırmayı prensip edinmiş
anlaşılan. Belki de "Ben ezan dolayısıyla daha önce oruca başladım, yiyip
durmayın, haydi sizde kalkın" demek istiyordur. Hızlı mı hızlı yani. Biraz
homurdansak da hocamızın bir bildiği vardır diyerek sofradan kalkıp dişleri fırçalama
yoluna gidiyoruz. Suyunun suyu/ihtiyatın ihtiyatı gibi imsakın imsakını
tutuyoruz anlayacağınız.
Gündüz orucumuzu tutup iftar vakti sofraya oturunca sabahki
hızına yetişemediğimiz hocadan tık yok. Yine Diyanetin belirlediği iftar vakti
gelmesine rağmen okumuyor mübarek! Bekliyor, niye bekliyor? Sanırım, ne olur ne
olmaz deyip biraz geciktirmenin yoluna gidiyor. Acaba okuyor da ben mi
duymuyorum diyerek pencereyi açıyorum, nihayet diğer camilerin görevlileri
ezana başlayıp bitirdikten sonra bizimki lütfedip ezan okumaya başlıyor. Bu
kadar ihtiyat fazla değil mi sayın hocam! Sabahki gösterdiğin hızı biraz da
akşam göstersen, ne olur! Zaten bazılarına göre erken imsaka başlıyoruz.
Peygamberimizin iftara acele edin dediği emrini niçin es geçiyoruz. Ne olur ne
olmaz, erken okur da başım belaya girer diye düşünüyor ve saatine güvenmiyorsan
bu kadar şüphe iyi değil bilesin. Yoksa senin de mi farklı imsakiyen var? Sen
ihtiyatlısın. Bizim de senden kalır tarafımız yok. Biz de hem kolumuzdaki saate
bakıyoruz, bir de senin okumanı bekleyerek işin sağlamasını yapıyoruz. Dert edindiğine bak! Sen de
öbür imama uy diyebilirsiniz. Bizim ki de inat işte. Yine suyun suyu/ihtiyatın
ihtiyatı gibi iftarın iftarını bekliyoruz anlayacağınız.
Bakalım hocamız mı pes edecek yoksa biz mi? Hani bu durumu
görünce belediyenin iftar topunu özlemiyor değilim. Ya da merkezi ezanın sesini
duymayı. Hiç olmazsa birlik oluyordu hem imsakımızda hem de iftarımızda. Neyse
bütün derdimiz bu olsun…30/05/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder