Okulların kapanmasına ramak kala velilerde şimdi yaz kursu telaşı başladı. Her veli
"Çocuğumun yaz dönemini nasıl değerlendirebilirim" derdine düştü.
Kimi sportif faaliyetleri seçerken ekseriyeti de "Dinini, diyanetini
öğrensin, ardımdan bir Fatiha okusun, vatana ve millete faydalı birer birey
olsun" düşüncesiyle çocuğunu yaz kurslarına yazdırmak için plan yapar
oldu. Artık yaz kursları eskisi gibi sadece diyanet tarafından yürütülmüyor.
Diyanet, belediyeler, STK'lar, MEB bu konuda kurslar açma yoluna gidiyor.
Vatandaşımız yeme içme gibi ihtiyaç duyar din eğitimini öğrenmeye.
Çocuğuna karşı görevlerinden biri olarak görür bu işi. Belki arkamdan bir
Fatiha okur muradındadır. Hayırlı evlat olsun derdindedir. 7'den 70'e diz
çökeriz hocaların önünde. Rahmetli babam o yaşında “Namaz sürelerini
unutmuş muyum?” der, önümde diz çökerdi. Saygısı bana değil, okuduğu sürelere
idi. Doğru dediğimde çocuklar gibi sevinirdi. Milletimiz dinini öğrenmeye
aşıktır desem mesele daha iyi anlaşılır.
Kursu kim açarsa açsın, vatandaş nereyi tercih ederse etsin sonuç
itibariyle bu kursların amaca hizmet etmesinde fayda vardır. Kurslardan fayda
elde edebilmek için buraları cazibe merkezi haline getirmek gerektiğini
düşünüyorum. Bunun için bu kursları organize edenlere, planlayanlara, kurs
açanlara ve kurslarda görev yapacak olanlara görevler düştüğüne inanıyorum.
Bunun için ne yapılmalıdır?
Her şeyden önce bu kurslar sevgi temelli bir işlevi
yerine getirmelidirler. Bunun için de yüreğini ortaya koyan, çocukların
seviyesine inebilen çalışanlara ihtiyaç vardır. Kursa gelen çocukla aynı dili
konuşamayan, çocuğu anlamayan, kursa gönülsüz gelen çocuğa 'İsteksiz geldim ama
iyi ki gelmişim" dedirtmeyen kursların bir faydaya haiz olacağını
düşünmüyorum. Kurs açan merkezlerin çalışacağı görevliyi iyi seçerek işe
başlamasında fayda vardır. Bunun için de iyi bir saha çalışması yapmalıdır.
Kendilerine yakın gördükleri her bir insana yaz döneminde iş vermekten ziyade
çocuğun psikolojisini bilecek, ne öğrettiğini bilecek, giyimi-kuşamı, hal ve
hareketiyle kursiyerlere örnek olabilecek sevecen insanlara görev vermelidir.
Kurs veren hocamız, vereceği bilgiden ziyade sevgi
temelli bir ders işleme metodunu hayatına düstur edinmiş olmalıdır. Bu devirde
yaşayan çocukların psikolojisi ile bizim yetiştiğimiz dönem arasında dağlar
kadar fark vardır. Artık bugünün çocuğunun, annesinin ve babasının gözünde,
"Hocanın vurduğu yerde gül" bitmiyor artık. Kimse çocuğunu bu yerlere
teslim ederken "Eti senin, kemiği benim demiyor." Hasılı, bu dönemde
bırakın şiddeti, azar ve hakarete de yer yok. Sorumlu kişi sevgiyle ilmek ilmek
işlemeli hem çocuğu hem de işleyeceği dersi. Ders verecek kişi eli açık
olmalı, sevginin yolu mideden geçer demeli...Yeri geldiğinde elini cebine
atabilmeli, zaman zaman öğrencilerine jest yapabilmeli, yaşantısıyla örnek
olabilmeli. Her bir öğrenciye ders işlemekten önce onları tanıma yoluna
gitmeli. Tanıma derken sadece adını ve soyadını öğrenme değil, hangi damardan
gireceğini iyi bilmeli. Öğreteceği dersin önemini kavratmalı, eğlendirirken
öğretme yolunu seçmeli. Her derse, her konuya dersin içeriğine uygun bir
metotla başlamalı. Abartmamak şartıyla öğrencilerine sembolik ödül verme yoluna
gitmeli. Öğrenciye gücü nispetinde sorumluluk yüklemeli, öğrenciye bilgiden
ziyade davranış esas almalı.
Şimdi bu yazdıklarımızı kısa kısa maddeleştirelim.* Din eğitimini veren kişi her şeyden önce;
·
Çocuğun seviyesine
inebilen olmalıdır.
·
Dersi öğretmekten önce
kendisini sevdirmelidir.
·
Yaşantısıyla örnek
olmalıdır.
·
Vatandaştan, veliden
ve öğrenciden herhangi bir ücret almamalıdır.
·
Dayak ve hakarete
başvurmamalıdır.
·
Dersini vermeyen
öğrenciye öncelikle tatlı ve nazik bir dil kullanmalıdır.
·
Namaz kılma, başını
örtme vb sorumluluklarını yerine getirmede öğrenciye baskı yapmamalıdır.
·
Kur'an’dan önce
sevgiyi, saygıyı, doğruluk, güvenilirlik, temizlik, yardımseverlik, başkasını
rahatsız etmeme gibi iyi hasletleri örneklendirerek öğrenciyi işlemelidir.
·
Veren el olmalıdır.
·
Namaz kılmanın, Kur'an
öğrenmenin önemi öğrenciye kavratılmalıdır.
·
Ödül ve cezada
anlatılabilir ölçüler koymalıdır.
·
Yaptıklarında
öğrenciyi ve veliyi ikna edebilmelidir.
·
En az İlahiyat
fakültesi ve dengi bir okuldan mezun olmalıdır.
·
Belli yaş grubunu
okutan öğreticiler olmalıdır. İlkokul seviyesindeki öğrencileri okutan ayrı,
ortaokul ayrı, lise ayrı, genç ve yaşlıları okutanlar ayrı olmalıdır. Çünkü
aynı kişi her yaş grubundaki kişilerin seviyesine inemeyebilir.
·
Yeterli donanım ve
birikime sahip olmayan, ehliyetsiz kişilere görev verilmemelidir.
·
Sosyal aktivitelerden
anlamalıdır. Zaman zaman öğrencilerin faaliyetlerine katılmalıdır.
·
Her şeyi yasaklayan
yasakçı bir zihniyete sahip olmamalıdır.
·
Öğrenciye sağlam bir
din anlatmalıdır. Kendini ait hissettiği grubun üyesi yapmak için bir yol
izlememelidir.
·
Gezi, piknik gibi aktiviteler
düzenlemelidir.
·
Önüne gelen her bir
çocuğu kendisine emanet kabul etmelidir, kendi çocuğu bilmelidir.
·
Samimi olmalıdır.
·
Sabırlı olmalıdır.
·
Kısaca nefret ettiren
olmamalıdır. 31/05/2017
*12/07/2016 tarihinde dilinkemigiyok.blogspot.com.tr adresinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder