Ana içeriğe atla

Asker dediğin biraz mert olur

15 Temmuz darbe teşebbüsüne kalkışanlarla ilgili Genelkurmay çatı davası başladı, altıncı celsesi geride kaldı. Darbede en önde yer alan kurmayların verdiği ifadelere bakılırsa sanık sandalyesinde oturanların hepsi masum. Çünkü hiçbiri darbenin içinde değiller. Ya “bilmiyorum, ya görmedim, efendim! Bana falan talimat verdi, ben darbeyi önlemeye çalıştım, orta yerde darbe falan yok, olsa olsa kendilerine kumpas kurmaya çalışanların yaptığı bir ‘kontrollü darbe’ var” orta yerde. Kendilerinin ne ile suçlandığı bilmeyecek kadar aymaz bir tavır içerisindeler.

Kendilerine başta silah, tank, tüfek, zırhlı araç, uçak vb her şeyimizi emanet ettiğimiz paşalarımızın ipe un seren, topu taca atan, savcılıkta verdikleri ifadelerini değiştiren halini görünce ar ve haya yoksunu bu kişiler adına ben utandım. Benim bildiğim asker dediğin adam biraz mert olur. Kalkar adam gibi “Ülkenin içinde bulunduğu yönetim tarzını tasvip etmedim, yıllardır ekmeğini yediğim bu ülkede darbe yapmak suretiyle yönetimi en iyi şekilde yönetme niyetiyle darbeye kalkıştım, ama beceremedim, ağzıma yüzüme bulaştırdım. Demek ki daha bir fırın ekmek yemem gerekiyormuş, şu ana kadar öğrendiklerim darbe yapmam için yeterli değilmiş. Darbede başarılı olsaydım bugün beyler gibi karşılanacaktım. Ama olmadı. Mademki başaramadım yaşamamın da bir anlamı yok, bana vereceğiniz cezaya razıyım. Emri falandan aldım. Esas elebaşı o. Ben yediğim çanağa pisledim. Bu millet beni her şeyiyle besledi. Ben karga misali onların gözünü oymaya çalıştım. Hapiste iken bu anı görmemek için ip, urgan aradım ama bulamadım. Şu anda karşınızda olmaktan haya ediyorum. Benin bu yaptığım kalkışma benden sonraki çanağa pisleyeceklere de ibreti alem olsun…” deselerdi gözümüzde bir kat daha büyürlerdi. Ama canlı yayında milletin ve dünyanın izlediği bir darbeyi sulandırmaya  çalışıyorlar. Utanmasalar orta yerde darbe falan yok, bizim ki bir tatbikattı, tatbikat emrini de Genelkurmay Başkanı verdi, biz tatbikatın kanlı olanını severiz, amacımız biraz macera idi. Çünkü yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda idi. Yemimiz fazla gelmişti, biraz gönül eğlendirelim istedik, diyecekler.

Suç sizde değil, sizi asker diye alıp üzerinize bu ülkenin asker elbisesini giydirende. Yıllar yılı sizin ne mal olduğunuzu, kime hizmet ettiğinizi bilemeyecek kadar gözü kör, feraseti kapalı sorumlu kişilerde. İhanetinizi göremeyecek kadar size bel bağlayan, size ülkenin tüm maddi ve manevi kaynaklarını emanet eden zevatta. Üzerinize asker elbisesi giydirilince sizi adam sananda. Bu ülke maalesef ilerideki düşmanı görmekten ziyade burnunun ucundaki düşmanı, haini göremeyecek kadar zil zurna sarhoş anlaşılan.  

Demek ki nasıl ki eşeğin üzerine altın palan vursan eşek yine eşek ise insanlıktan nasibi olmayan kişilere de asker elbisesi giydirmekle bu iş olmuyor. Eşeğe falan kurban olsunlar bunlar. Eşek dediğin yediği çanağa pislemez. Karnını doyurdun mu emrettiğin her işi yapar. Bunlar yemiş yemiş kudurmuşlar. Biraz mide varsa devam etmekte olan davalara katılmaz, intihar etme yoluna giderler. Bu milleti sayısı belli olmayan celselerle oyalamaya hakları yok. Kendi çoluk çocuğunun boynunu bükmeye hakları yok. Talat AYDEMİR gibi darbeye kalkıştık, beceremedik, verilecek cezaya razıyız deyip son noktayı koymalılar.

Celseye gelerek ipe un sereceklerse, suçlu oldukları halde suçu bir başkasına atacaklarsa bırakın bunları yargı önüne çıkarmayı, içeride Güneş görmeden yaşamaya devam etsinler. Kendilerine adam gibi konuşacağınız zaman haber verin, o zaman sizi yargı önüne çıkaralım densin. Zira bu milletin komedi izlemeye vakti yok. 30/05/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde