Ana içeriğe atla

Kendine Müslüman tipler

Camilerin cuma gibi cemaat yönünden kalabalık olduğu zamanlarda camiye gelen bazı kişiler "Ben buradayım, beni görün, beni asla yok kabul edemezsiniz" dercesine varlığını diğerlerine göre daha fazla hissettirir.

Merak ettiniz mi bunları? "Camiye gidersek bu kişileri nasıl tanırız" derseniz bu tipleri bulmak zor değil. Bunlar sırtını duvara vererek namaz kılan tiplerdir. Caminin öne ve arkaya geçişini sağlayan en stratejik bölgesini mesken edinirler.  Bunları gördüğün zaman kendi halinde namaz kılıyor sanırsın. Görünüşe aldanmamak lazım. Bunların görevi öne geçmek isteyeni geçirmemek, ön saflardan kalkıp dışarı çıkmak isteyenin çıkışını önlemektir. Ne öne bir kişi geçebilir, ne de önden arkaya bir kişi. Sanırım hemen tanıdınız bu tipleri. Her camide var böyleleri. Aşinasınızdır mutlaka bunlara. Hep beraber bunları biraz daha tanımaya ne dersiniz?

Bir cami düşünün ki en ön safları erken gelenler tarafından doldurulmuş. Arkaya doğru safın ortaları dolu iken caminin kenarları tek tük boş kalır. Safların ortası dolduğu için caminin sağına ve soluna geçişi en arka taraftan yapılmak zorunda. Fakat geçişi önleyecek şekilde namaza sonradan gelmiş kişiler ön taraftaki boşluğu doldurmaktan ziyade burada namaza durdukları için geçmek isteyenler ya bunların namazı bitirmesini bekleyecek, ya da rüku veya secdeye gitmesini bekleyecek. Başka çaresi yoktur. Ne eğilirler ne de bitirirler yeter ki geçmek isteyeni görmüş olsunlar. Önlerine sütre de koymazlar. Günahı bunların boynuna deyip önlerinden geçmeye kalksan sana şöyle yan yan bakarlar, ya da elleriyle geçme dercesine işaret ederler. Sen yanlarında çaresiz onları beklerken onlar dört köşe olurlar, namazdan alamadıkları huşuyu seni bekleterek alırlar.

Caminin en arkasına sırtını duvara kimse geçemeyecek şekilde namaza duran bu kişiler camilerin sürekli müdavimleri değildir, cumadan cumaya namaza gelirler. Geldiklerini de bu şekilde cümle aleme hissettirirler. Acaba bu kişilerin niyeti nedir? Ne yapmak istiyorlar? Bu tipler ya düşünce yoksunudurlar, başkasını engellediklerinin farkında değiller, ya da ben namaza geldim bakın diye caka satarlar, ya da zaten haftada bir geliyorum, ön tarafa geçmeyeyim, namazımı erken bitirip buradan sıvışırım diye de düşünüyor olabilirler. Eğer amaçları kendilerini göstermek ise en ön safa geçmek suretiyle cemaatin hepsine kendilerini gösterme imkanına sahipler. Sanırım böyle bir niyetleri de yok. Bunlar olsa olsa kendine Müslüman tiplerdir. Başkasına eziyet etmekten zevk alıyorlar. Haydi diyelim ki bu işi bir defa yaptılar, ikinci defa yapmamaları gerekir. Ama sürekli aynı yerde durmak suretiyle varlıklarını hissettirmeye çalışıyorlar. Bunlara ahmak mı desem, narsist mi desem, bilmiyorum.


Niyetlerini gerçekten anlamış değilim. Psikologların bunları iyi bir incelemesinde fayda var. Bunlara yeşil reçete ile satılan ilaçlardan bolca yazmalarında yarar görüyorum. İlaçlardan bolca içmeli ki başkasını rahatsız etmeye vakit bulamasınlar. Ya da bu tiplerin önünden veballeri boynuna deyip geçmek lazım. Ya da bunları camiye almamak lazım. Yok, Allah’ın evine gelen herkese kap açıktır denilirse bu tiplere ilk önce cami adabını, camide nerede durulacağını önce bir öğretmek, sonra camiye almak lazım. İnanın bunların namaz kılmaktan önce edebi, adabı öğrenmeleri gerekiyor. Namaz sonraki iş bunlar için. 30/05/2017 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde