Cumadan cumaya doluluk oranına ulaşan camilerimiz teravih dolayısıyla bir
ay boyunca yine şenlenmeye devam edeceğe benziyor. Zira yediden yetmişe;
kadını-erkeği, yaşlısı-genci camilerdeki yerini aldı ramazanın ilk gününden
itibaren. Camilerimizin dolup taşması bir o kadar sevindirici iken bir o kadar
da üzücü geldi bana. Neden mi?
Ramazan Müslüman’ı gibiyiz sanki. Nasıl ki belirli gün ve haftalar
dolayısıyla bazı günleri daha bir yoğun kutlayıp daha sonra bir sonraki yıla
kadar unuttuğumuz gibi dini de ramazana hapsetmiş görünüyoruz. On bir ay
boyunca uzak kaldığımız camilere akın ettik bu ramazan dolayısıyla. Zaman zaman
acaba dini mi yaşamaya çalışıyoruz yoksa geleneği mi diye düşünmeden
edemiyorum. Çünkü ramazanda kılmak için akın ettiğimiz teravih bildiğim
kadarıyla sünnet iken diğer beş vakit namaz farz. Üstelik farz namazları
cemaatle eda etmek tek başına kılınana göre yirmi yedi derece daha fazla iken
sünnet olan teravihe verdiğimiz önemi maalesef beş vakit namaza vermiyoruz gibi
geldi bana. Anladığım kadarıyla sevapta da gözümüz yok. Aslında namazları
farzdır, vaciptir, sünnettir diye bir tasnife tabi tutmayı uygun bulmuyorum.
Zira namaz namazdır. Hepsi Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan birer
ibadettir. Sünnet olan bir namaza atfettiğimiz önemi niçin diğer beş vakit
namazlara göstermiyoruz? On bir ay boyunca camilerimize uyguladığımız ambargoyu
niçin ramazanda deliyoruz? Niçin ramazanda namaza ve camilere gösterdiğimiz
ilgi ve alakayı diğer on bir aya da yaymıyoruz? Yoksa bir ay boyunca aldığımız
manevi iklim yeterli mi geliyor? Eğer sünnet namaz ile farz namaz
arasında bir ayırım yapmamız gerekiyorsa farz olan namazlara daha bir özen
göstermemiz gerekmiyor mu? Bu konuda sorulabilecek soruları çoğaltabiliriz.
Ne kadar soru sorarsak soralım, dini yaşantı konusunda garip bir ikilem
yaşadığımız ortaya çıkmaktadır. Garip yaşantımızı açıklama konusunda TEPAV'ın
yaptığı araştırmaya bir göz atalım. “Bu ülkede yaşayanları % 75’i kendini
dindar görüyor, % 70’i oruç tutarken beş vakit namazını düzgün bir şekilde
kılanların oranı ise % 42’ler civarında” kalıyor. Dikkat etmişseniz oruç
tutanlar ile namaz kılanların arasında % 30’lar civarında bir uçurum var. Oruç
ve namaz yine Allah’ın emrettiği iki fariza iken farzın birine gösterdiğimiz
özeni diğerine göstermiyoruz. Acaba millet kendine kolay geleni mi seçiyor
desek? Öyle değil. Çünkü namaz kılmaya göre oruç tutmak daha bir zor ibadet.
Benim bu araştırma sonucundan anladığım vatandaşımızın tercihi dini bir yaşantıdan
ziyade toplumda yaşayan geleneklere bir uyum şeklinde tezahür ettiği
şeklindedir.
Yazımızdan diğer beş vakit namaza önem vermeyenlerin teravih kılmaması,
yine namaz kılmayanların oruç da tutmamasını kastettiğim anlaşılmasın. Birini
yapmayan diğerini de yapmasın demek istemiyorum. Sadece yaşantımızdaki
çelişkiye dikkat çekmektir niyetim. Dikkat çekerken teravih namazı kılarak ve
oruç tutarak nasıl ki şeytanın bacağını kırabiliyorsak bu bacak kırma işini
sadece bir aya hapsetmeyelim, tüm bir yıla yayalım. Ramazanlık Müslüman
olmayalım. Camilerimiz diğer on bir ay garip kalmasın. Ramazanda gösterdiğimiz
toplumsal refleksi diğer aylara da yayalım.
Ramazanda gösterilen dini duyarlılık ve yaşantının diğer aylara niçin
sirayet etmediği bilimsel inceleme ve araştırmaya muhtaçtır. Acaba
ramazandaki bu manevi iklimin "Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları
açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." şeklinde Buhari
ve Müslim’de rivayet edilen hadisle bir ilişkisi var mı? Bakarsın TEPAV bu
konuda da bir araştırma yapar. 29/05/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder