Ana içeriğe atla

Öğretmenliğimin 25.yılında diplomamın sahte olmadığını ispatlamama ramak kaldı

Yazımın başlığına "MEB peşimde, diploma serüvenim" adlarını koymak da mümkün. Bu iş başka bir işe benzemez. Tamamen diplomamın sahte olmadığını ispatlamak üzerinedir.

Baştan söyleyeyim, diplomanın sahte olup olmadığı konusunda devleti hep ciddi gördüm. Eksik olmasın, bana kapısında iş verdi vermeye. Ama 25 yıldır da diplomamın sahteliği ve hakikiliği konusunda ne elimdeki belgeye güvendi, ne de bana. Sürekli değişik yöntemlerle test etmeye devam ediyor. Devlet ciddiyeti dedikleri bu olsa gerek. Emekli olmadan önce devlet diplomamın sahte olduğunu ispatlarsa mutluluğuna diyecek yok.
 ***
1992 yılının ilk ayında atamamın yapılabilmesi için içerisinde lisans diplomamın aslı ve noter onaylı fotokopisi de olmak üzere Ankara’ya giderek istenen belgeleri elden teslim ettim. Görevli kişi,  verdiğim evrakı tek tek inceleyerek aldı. Nice sonra gelen tebliğat ile birlikte göreve başladım. Okulda göreve başlarken de kararname ile birlikte yine diplomamın fotokopisini memura verdim.

2002 yılında memleketim Konya’ya alanım kapalı olduğundan tayin isteyemedim. Son çare Adana’ya nakil geldim. Bir gün okulumuz müdür başyardımcısı toplantıda, “Arkadaşlar, bilgilerinizi kontrol etmek için “ilsis.meb.gov.tr” ye girmeniz gerekli, dedi.  Nedir bu ‘ilsis’ dedikleri diyerek istenilen adrese girdim. Bilgilerimi kontrol ettim. Deve gibiydim. Hangi bir tarafım düzeltilecekti. Bir tane yanlışını söyle derseniz, atama branşım Mobilya Dekorasyon Öğretmenliği yazıyordu, desem sanırım diğer yanlışları saymaya gerek yok. Hazır görev yaptığım branşım olan İHL Meslek Dersleri Konya'ya kapalıyken acaba yeni branşımla tayin mi istesem mi diye düşünmedim  değil. Tek tek yanlışlarımı not ederek il milli eğitim müdürlüğündeki ilsis’ten sorumlu memurun yanına gittim. Görevliye durumumu izah ettim. "Gel, otur yanıma, düzeltelim," dedi. İlk göreve başlama tarihimden, nakil gittiğim yerlere ait başlama ve ayrılma bilgisini, ardından ilgi ve alakamın olmadığı atama branşımı, aile ve çocuk bilgisi artık o günün şartlarında yeni ortaya çıkan bu il sicil ortamı adı verilen elektronik ortama bilgilerimi vererek düzelttirdim. Bilgilerimi giren memura, "Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim, size zahmet oldu" dedim. "Önemli değil, bu zaten bizim görevimiz, keşke herkes senin gibi tüm bilgilerini bilerek gelse" dedi. Tekrar teşekkür ederek ayrıldım. İçimden madem göreviniz idi, be kardeşim! Ben buraya gelmeden niye düzeltmediniz, dedim yolda. Yine de içim içime sığmıyordu, evrak istenmeden bilgilerimi beyanıma dayalı olarak düzelttikleri için.
 ***
2010 yılından sonra SGK'nın "Hizmet Takip Programı" adını verdiği 'HİTAP' gündemimize oturdu. O zamanlarda önceleri ilsis olan elektronik ortamın adı artık MEBBİS idi. Mebbis'teki diploma bilgilerinin kontrol edilmesini istiyordu Bakanlık. Okul müdürlerine bilgileri düzeltme imkanı verdiler. Çoğu öğretmenin diploma bilgileri yanlıştı. Öğretmenlerden diplomalarını istedik. Bilgilerini girmeye çalıştık. Fakat çoğu öğretmenin mezun olduğu okulun adı değiştirildiği için bilgilerini düzeltemedik. Sonunda öğretmenlerin diplomalarını aslı gibidir şeklinde onaylayarak tarayıp Bakanlığın düzeltilmesi için göndermemizi istediği adrese e-posta yoluyla gönderdik. Bugün yarın derken 'HİTAP'tan bir gelişme olmadı. 
 ***
2015-2016 yılında Bakanlık personelin diploma bilgileriyle MEBBİS kayıtlarını karşılaştırmamızı istedi. Personelden diplomalarının hem asıllarını hem de fotokopilerini istedik. Bilgileri doğru olan öğretmen ve personelin diploma fotokopilerinin arkasına "Diploma bilgilerimde bir yanlışlık yoktur" şerhi yazdırarak imzalarını aldık. Bilgilerinde yanlışlık olan varsa ilçe milli eğitim müdürlüklerinde kurulan komisyona gönderdik personeli. Tüm bilgiler düzeltildikten sonra arkası personel tarafından “Bilgilerim doğrudur” şerhli ve imzalı diploma fotokopilerini bir dosya içerisine koyarak personel listesiyle birlikte kontrol edilmek üzere ilçelerde kurulan komisyona teslim ettik. Süresi içerisinde komisyon üniversiteden gelen yetkili ile birlikte diplomalarımızı didik didik inceledi. Sonunda diploma bilgilerimizin test edilmiş ve onaylanmış şekli MEBBİS ortamında yerini aldı. Bir şükür çektik sonunda.

Sıkıldınız biliyorum, yeter artık! Nedir bu senin diploma serüveninizden dediğinizi işitir gibiyim. Ben de tamam bitti diyecektim ki maalesef bitmemiş. Şimdi de KBS sistemine yeni öğrenim bilgileri ekranı işlenmiş. Sistem bunu YÖK’ün yeni kurduğu YÖKSİS sisteminden alması gerekiyormuş. “Ne var bunda görevliler girer” diyebilirsiniz. Okulun müdür yardımcısı KBS’de diploma bilgileri görünmeyen bir liste göndermiş. Kambersiz düğün olur mu 50’den fazla personel isminin bulunduğu listede ben de vardım. E-devlet’e girerek diploma bilgilerimi kontrol ettim, orada da yok. İş başa düştü. Son çare bir dilekçenin ekinde nüfus cüzdan fotokopisi ve diplomamın fotokopisini ekleyerek mezun olduğum okuluma müracaat edeceğim. Onlar da YÖKSİS’e girerek KBS’den ve e-devlet’ten görünecekmiş. Diploma bilgileri görünmeyen öğretmenlerin hepsi mezun olduğu üniversitesinin ismi değişenlerden oluşuyor. Yani sorunun kaynağı, değişen üniversitelerin isimleri. Yetkililer oturdukları yerden isim değişikliği yapıyorlar, sen de o değişen isimlerin hatırına o kapıdan bu kapıya giderek yorul. Diploma bilgilerini girdirmeye çalış. 

Bugün öğrendim. Dilekçe ile mezun olduğumuz üniversiteye müracaat ediyormuşuz. Onlar dilekçeyi alıp mezun olduğumuz önceki üniversiteye gönderip onlar gireceklermiş bu bilgileri. Okul 12 Mayıs’a kadar bilgilerinizi sisteme girdirin desin. Üniversite ise verdiğimiz/vereceğimiz dilekçeleri toplayıp göndermek için evrak istifi yapsın. Anlamadığım, birilerinin yapmakla görevli olduğu mezuniyet bilgilerimin ben niçin peşinden koşayım? Niye birileri, görevini yapmayan YÖK’e sormaz bunu? Niçin YÖK, doğru ve test edilmiş, tek tek kontrol edilerek MEBBİS ortamına girilen öğretmen bilgilerini MEB’in sistemine girerek almaz? Sorulacak soru çok. Ama hepsi cevapsız. Ayrıca öğretmenin işi ne? Zaten ne iş yapıyor ki? Atlayıp eski üniversitesine gitsin, sisteme tıpkı benim Adana MEB’de memura söyleyip düzelttirdiğim gibi girdirsin.

Allah vere de emekli olmadan önce diplomanın bana ait olduğu ve bu üniversiteden mezun olduğum anlaşılır. Anlaşılmazsa bunca yıl çalıştıktan sonra kapının önüne konmakta var. Haydi, kapının önüne konduk, diyelim. Ya devlet, diplomamın gerçekliği ispatlanamadığı için işime son verdikten sonra 25 yıl boyunca aldığımız maaşları geriye almaya kalkarsa… Biliyorsunuz devlet verdiğini geriye alırken yasal faiziyle birlikte ister. İnşallah verdiklerini geriye alırken 5 Nisan veya 2001 ekonomik krizinden kaynaklanan gecelik faiz üzerinden hesaplamaz.

Diploma bilgilerimi YÖK sistemine işletmekle işimiz biter mi? Sanmıyorum. Öyle zannediyorum devlet daha güvenilir olsun diye bu işin başka sağlama yollarını da bulacaktır ve bulmalıdır. Mesela bilgilerimiz YÖKSİS’e girdirildikten sonra ayrı bir pencere açıp mezun olduğumuz yıl sınıfımızda ve dönemimizde hangi kişiler vardı? Umarım bu bilgileri istemez. Aslında istese fena olmaz. En azından birbirimize, “Bu adam gerçekten sizin sınıfta mıydı” diye sorar.

Gördüğünüz gibi öğretmenin mezun olması yetmiyor. Göreve başladıktan sonra da zaman zaman diplomasının sahte olup olmadığını ispatlaması gerekiyor. Umarım emekli oluncaya kadar bu iş hitama erer. Eğer ermezse bu demektir ki, öğretmenin diploma çilesi bitmez. Aha size bir başlık daha: Öğretmenin diploma çilesi… İsterseniz başlığı siz koyun. Hepsi olur.

Sahi, yetkililerimiz oturdukları yerden okul ve üniversitelerin adını değiştirip yeni problemler açtıklarına göre biraz da kendi isimlerini değiştirseler nasıl olur? Bence fena olmaz. Bu şekilde biraz da onlar uğraşmış olur. 10/05/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde