Diyanet
deyince din hizmetlerini yerine getiren ve halkı din konusunda aydınlatmaya
çalışan bir kurum aklınıza gelebilir. Benim aklıma ise plansızlık, sürekli
yardım toplayan bir kurum geliyor. Plansızlığına örnek vermek istersek çok
öteye gitmeye gerek yok. Bildiğiniz gibi 1-7 Ekim günleri, camiler ve din
görevlileri haftasıydı. Diyanet, hutbe konusunu belirlerken -genelde- belirli gün ve haftaları
takip ettiğine göre zannedersiniz ki bu haftada camiler haftasıyla ilgili bir
hutbe okutur ve ardından bir yardım toplar. Siz öyle sanın. Camiler haftasıyla
ilgili hutbeyi "Cami ve ilim" başlığıyla 25.09.2020 tarihinde yani camiler
haftasından bir hafta önce okuttu. Camiler haftasına denk gelen cuma hutbesinde
de "Murakabe ve muhasebe bilinci" konusunu işledi. 16 Ekim tarihli
cuma hutbesinde de cami inşaatlarının önemine işaret eden "Cami Allah'ın
evi, Müslümanların eseri" başlıklı bir hutbe okunmaya başlayınca hutbeyi
dinlerken bir an için acaba bizim caminin imamı, hutbe konusunu mu şaşırdı diye
içimden geçirdim. Hutbe, baştan sona cami yapmanın önemi üzerine idi. Hutbenin
bitimine doğru da “Türkiye ve yurtdışında yapımı devam etmekte olan camilerin
inşaatı için namaz bitimi sergi açılacağı” duyurusu yapıldı.
İnşaatı
devam etmekte olan camiler için yardım toplanmasına şaşırmadım. Çünkü Erbaş
döneminin birinci ve öncelikli konusu, hutbe bitiminde hatibin yardım
duyurusudur. Bu hutbenin öncekilerden tek farkı, okunan hutbenin öncekilere
göre daha kısa, hutbe içeriğinin tamamen yardım üzerine işlenmesi ve yardıma
hutbe içerisinde değinilmesi, bir de önceki yardım kampanyalarında “Yapımı
devam etmekte olan muhtelif cami ve Kur’an Kursları için yardım toplanacaktır”
yerine “Yurt içinde ve yurt dışında inşaatı devam eden camiler” denmesidir.
Burada
aklınıza “Kardeşim, sen bugünlerde camilere, toplanan yardımlara, hutbelere, din
ve diyanete kafayı taktın. Camiler ve Kur’an Kurslarının yapımı için başka
seçenek yok” diyebilirsiniz. Hiçbir şeye taktığım yok. Yardıma ihtiyaç varsa da
toplanacak. Yalnız bu yardım kampanyaları ve yardım şekli kabak tadı vermeye
başladı, aynı şekilde hutbe konuları da. Hutbe dediğin, Müslümanların haftalık
dertlerini dert edinen, gönüllere dokunan, onlara bakış açıcı getiren, ufuk
açan, bir konuda nasıl tavır alınması ve takınılması gerektiğine dair yol
gösteren bir içeriğe sahip olmalı. Birbirinin tekrarı diyebileceğimiz hutbe
konularından gına geldi iyice. Diyanet, sanırım hutbe konularını belirlerken ne
etliye dokunayım ne sütlüye, ne şiş yansın ne kebap düşüncesinde. İnsanları
hutbede nasıl uyutabilirim, uyuttuktan sonra çıkışta nasıl para toplarım
hesabını yapıyor. Aklına da başka bir hesap ya da bu yardımları başka türlü
nasıl toplarım gelmiyor. Tilki de böyle değil mi? Yüz hesabı olurmuş. 99’u
horozu haklamak üzerine olurmuş. Türkiye nüfusu artmadığı halde mevcut cami ve
Kur’an Kursları yüzde yüz doluluk oranına ulaşmış, mevcutlar ihtiyaca cevap
vermiyor ve yenilerine ihtiyaç var, bundan dolayı da her hafta olmasa da
belirli aralıklarla sürekli para toplanacaksa oldu olacak kilise vergisine
benzer bize de bir vergi konsun. Verginin adı da Müslümanlık vergisi olsun. Bu
vergi, ilk başlarda gönüllülük esasına dayalı olsun. Sonrasında, gerekirse Müslüman’ım
diyen herkesten bu vergi alınsın. Yeni bir vergi çıkartma demeyin. Bu millet,
suyunun suyu diyebileceğimiz değişik isimler adı altında dolaylı ya da dolaysız
vergi vermeye o kadar alışkın ki üzerine bir de Müslümanlık vergisi verse ne
olur, kaç yazar. Toplanan bu vergiler, yılsonunda Diyanetin hesabına aktarılır.
Diyanet de toplanan bu vergi ile cami mi yapar, Kur’an Kursu mu, müftülük
sitesi mi? Bunun hesap, kitap ve planlamasını yapar. Ayağını yorganına uzatarak
hareket eder. Dört kişi bir araya gelerek bir dernek kuracak. Bir arsa bağışı
bulacak. Ardından kazmayı bir vuralım, gerisi Allah kerim. Nasılsa il il
camilerden yardım toplarız düşüncesini bir tarafa bırakmak lazım.
Burada
şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Diyanet asli görevi ne ise ona ağırlık
vermeli. Asıl mesleğini, görev ve misyonunu üstlenmeli. İnşaat sektöründen
elini çekmeli. Mevcut cami ve Kur’an Kurslarına nasıl işlerlik kazandırabilirim
üzerine kafa yormalı. Çağın ruhuna uygun bir dil ve vizyon geliştirmeli. Birkaç
kişinin ön ayak olduğu cami ve Kur’an Kursları inşaatlarına da bir dur demeli. İnşaata değil, insana yatırım yapılmalı. Bugün serbest çalışan eczacılar bile istediği yere eczane açamıyorlar. Eczane
açılması nüfusa endekslendi. Eczane açacak olan bir eczacı, Türkiye Eczacılar
Birliğinin ihtiyaç belirttiği yerlerden birinde ancak eczane açabiliyor. Bu
aşamadan sonra Diyanet, mevcut cami ve Kur’an Kurslarının doluluk oranlarına ve
mesafeye göre bir ihtiyaç analizi yapmalı. Bir vatandaş cami veya Kur’an Kursu
mu yaptırmak istiyor. Diyanetin belirlediği ihtiyaç yerlerinden birine yaparsa
ne ala. Evine aynı mesafede cami ve Kur’an Kurslarının arasına bir başkasını
yapmaya kalkarsa buna geçit verilmemeli.
Yazımı
uzattım, farkındayım. Özetle şunu söylemek istiyorum. Diyanet bir hayra sebep
olmak için cami ve Kur’an Kursları yapmaya kalkan hayırseverleri kırmayayım
düşüncesini bir tarafa bırakmalı. Nüfusa ve mesafeye uygun cami ve Kur’an Kursu
yeri planlamalı. Yeni cami ve Kur’an Kursu yapımında veya diğer ihtiyaçlarda
kullanmak veya mevcut binaların yapım-onarım vb ihtiyaçlarını karşılamak için
bağlı bulunduğu makama “Müslümanlık vergisi” adı altında bir vergi konsun
önerisi götürebilir. Makam uygun görürse böyle bir vergi için Meclise birileri
kanun teklifi verir. Yok, sergime dokundurmam, ben sergiden vazgeçmem, altın
yumurtlayan tavuğumu kestirmem denirse o zaman cami, Kur’an Kursu vb inşaatlar
için her yıl “Camiler Haftası” olan 1-7 Ekim tarihleri arasında yılda bir kez camilerde
sergi açılsın. Bir daha ki camiler haftasına kadar “muhtelif cami ve Kur’an
Kursları” için sergi açılmasın ve toplanan paraya göre planlama yapılsın.
Böylece cami ve Kur’an Kursu yapımı da tek elden planlanmış olur.
*19/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder