Ülkemizde tespit edilen ilk koronavirüs vakası nedeniyle
ilk, orta, lise ve üniversiteler 2019-2020 Martının ortasında, eğitim ve öğretime
ara vermişti. Geri kalan zaman diliminde derslerin bir kısmı dijital ortam
vasıtasıyla uzaktan yapıldı. İkinci dönem yüz yüze eğitim yapmayan bu
öğrenciler, herhangi bir sınava tabi tutulmadan ilk dönem notuyla ya bir üst sınıfa
geçirildi ya da mezun edildi.
2020-2021 öğretim yılına
geçildiğinde MEB, yine uzaktan eğitim yolunu tercih etti. Önce telafi eğitim
yaptı. Ardından anasınıfı ve birincisi sınıflara, kademeli olarak yüz yüze
eğitimi başlattı. Sonra ilkokul, ortaokul 8 ve lise 12.sınıflara yüz yüze
eğitimi açtı. Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya göre 2 Kasımdan itibaren 5.ve
9.sınıflar da yüz yüze eğitime başlayacak. Böyle giderse orta ve lise kısmın
geriye kalan 6. 7. ve 10. 11. sınıfları da I.dönem bitmeden okullarında yüz
yüze eğitime kavuşmuş olacak.
Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde hareket eden MEB,
şu ana kadar tüm kademelerde yüz yüze eğitimi -tam- başlatamamış olsa da “açtım,
açıyorum, açacağım” diyerek okullarda eğitim ve öğretim yapma niyetinde
olduğunu ve bunu dert edindiğini göstermiş oldu.
MEB’de kademeli ve seyreltilmiş bir şekilde eğitim ve
öğretim işleri böyle devam ederken üniversiteler eğitim ve öğretimin
neresindeler, bileniniz var mı? MEB, salgının seyrine göre hareket ederken
üniversitelerimiz 2020-2021 öğretim yılı başlamadan, ilk dönem uzaktan eğitim
yapacaklarının açıklamasında bulundu. Salgın azalmış, artmış, ne yapalım, biz
de üniversitelerimizi öğrencilerimize açabilir miyiz derdi içerisine
girdiklerine en azından ben şahit olmadım. Halen sözlerine sadık bir şekilde
uzaktan eğitime devam ediyorlar.
Burada amaç, salgına karşı çocuklarımızı ve gençlerimizi
korumak ve salgının daha fazla yayılmasının önüne geçmek ise MEB’in tüm
kademelerindeki çocuklar da üniversitelerde okuyan gençler de bizim
çocuklarımız. Korunacaksa hepsini koruyalım. Okullar açılıyorsa -ki açılmalı- üniversiteleri
de açalım. Pandemi, MEB’in öğrencilerine daha az zarar veriyor, üniversite
gençlerine daha çok zarar veriyor da değildir. Öyle bir illet ki ne zengin
seçiyor ne fakir ne çocuk ne de genç. Kimi bulursa o kişinin vücudunu karargah
ediniyor. Zayıf düşürdüğünü alıp götürüyor.
Durum bu iken kademeli ve seyreltilmiş bir şekilde daha
ergen bile olmamış çocuklar, pandemi riskine rağmen okulların yolunu tutarlarken
en küçüğü, 18 yaşını doldurmuş üniversitelilere, üniversitelerin kapısını hala kapalı
tutmanın bir anlamı var mı? Salgına karşı eğer çocuklar korunacaksa ilk önce
daha 18’ini doldurmamış çocuklar korunmalı değil miydi? Çünkü üniversitedeki
bölümünü bitirir bitirmez hayata atılacak olan gençler, MEB’in kademesindeki çocuklara
göre kendilerini daha iyi koruyabilirler. Ne de olsa rüştlerini ispatlamış
gençler bunlar.
Burada üniversiteler MEB’in sınıf kademelerine benzemez.
Üniversitede okuyanların önemli bir kesimi il dışından gelmek zorunda. Bunların
iaşe ve ibate ihtiyaçları var. İl dışı seyahatlerde önemli bir artış olacak
denebilir. Doğrudur, üniversitelere her ilden öğrenci gelmektedir. Bu
öğrenciler üniversiteler açıldığı takdirde barınma ihtiyacı ile karşı karşıya
kalacaklar ve otogarlarda bir yığılma söz konusu olacaktır. Burada derim ki
ülkede seyahat yasağı yok. Herkes dilediği ile gezi veya başka nedenlerle zaten
gidip geliyor. Bu da olmasın mı? Yediden yetmişe herkes evinde kapalı dursa bu
riske gerek yok diyelim.
Hem MEB’in hem üniversitelerin eğitim ve öğretim çabasını
bir terazinin iki kefesine koyduğumuzda, üniversitelerin eğitim ve öğretim diye
bir dertlerinin olmadığını düşünüyorum. Ayrı bir cumhuriyet gibi davranıyorlar.
Bu demektir ki üniversiteler açılsa da olur, açılmasa da olur. Hatta açılmasa
ülkenin bir kaybı olmaz demektir bunun Türkçesi. O zaman bu kadar üniversiteyi
biz niye açtık, niye durduruyoruz?
*23/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder