Ana içeriğe atla

Ekranların Gediklileri *

Ne zaman Türkiye gündeminde ne var ne yok, bir bakayım deyip haber kanallarını bir gezinsem, belli başlı kanalların tartışma programlarına bir göz atarım. Gündem, konu ne olursa olsun her kanalın konukları gün be gün genelde aynı kişiler. Sanırsın ki kanalın demirbaşları ya da o konunun emsali olmayan uzmanları. İster akademisyen ister siyasi, ister gazeteci, ister hukukçu, ister hekim vs olsun genelde hepsi aynı kişilerden oluşuyor. Bu aynı kişiler o kanaldan bu kanala arzı endam edip duruyorlar. Gören de ülkede adam kıtlığı var, bunları o konunun vazgeçilmez tek uzmanları sanır. Hangisinin yüzünü görsen konuşmaya başlamadan ne konuşacağını, neyi ve kimi savunacağını, fikrinin ve zikrinin ne olduğunu bilirsin. Pek azı hariç hepsi tarafgirdir. Kimin; hangi partinin, hangi zihniyetin adına geldiği bellidir. Bu ekran müdavimleri kendi görüşlerini arz etmekten ziyade içlerine sinsin veya sinmesin kimin adına konuşacaklarını; neyi, nasıl konuşacaklarını çok iyi bilirler. Çünkü görevleri budur. Ekrana çıkmadan önce ev ödevlerine çok iyi hazırlanmalarına gerek yok. Zaten hazırlık yapmak isteseler de her akşam bir kanala çıkmaktan, geç vakte kadar ekranlarda durmaktan yeterince hazırlanamazlar. Eksikliklerini tarafgir davranmalarıyla kapattıklarını sanırlar. Halbuki birbirinin tekrarı bayat cümlelerini yeni bir şey söylüyormuş gibi satıp dururlar. Eksikliklerini kapatmak için sık sık ya araya girerler ya da sesini yükselterek rakibine üstün gelmeye çalışır. Kendisi önemli değil. Yeter ki savunduğu kesime bir halel getirmesin. Yoksa karizması çizilir, bir daha ekran yüzü göremez ve mukarrabun sınıfından çıkarılır.
İzleyici aynı kişileri görmekten bıkıp usansa da yeni yüzler ve farklı fikirleri savunan kişileri görmek istese de kolay kolay göremez. Görüntü, işinin uzmanı çoğu kişiye ya ekranlar kapalı ya da başka kişiler ekranlara çıkmak istemiyor. Televizyonlar da isteklilerle yetiniyorlar. Ekran müdavimlerinin verdiği imaj ise ekranlara çıkması akredite edilmiş kişiler olduğu şeklindedir. Sebep her ne ise izleyicinin aynı kişileri görmekten pek haz almadığını düşünüyorum.
Mahkeme nasıl ki kadıya mülk değilse bugünün ekran gediklilerine de ekranlar mülk değildir. Çünkü bugünkü gördüğümüz yüzler dün yoktu. Dün başkaları bu görevi yerine getirdi. Bugün bunlar yerine getiriyor. Yarın bu görevi başka yüzler yerine getirecek. Bu ülkede tarafgirlik ve ölümüne bağlılık sona ermediği müddetçe bu tip her devrin adamları olmuştur ve olmaya devam edecektir. Kendinden kaynaklanan bir kalitesi yoksa belli bir zaman kullanılıp sonra bir kenara konacaktır. Böyle olacağını bu tipler de biliyor aslında. Çünkü bu ülkenin geçmişi unutulmuş nice gedikliler ile doludur. Buna rağmen bir gün de olsa beylik beyliktir düşüncesinde olmalılar ve su akarken testilerini doldurma derdindeler.
Ekranlarda her devrin adamlarını görmeye alışkın olsak da gönül ister ki bu koca koca adamlar, birilerinin savunuculuğunu yapmasınlar, birileri adına bir başkasını kötülemesinler. Dediklerinin doğruluğuna önce kendileri inansınlar. Tek istediğim, kendileri olsunlar. Tarafgirliğin zirve yaptığı bu ülkede pek karşılığı olmasa da doğruya doğru, yanlışa yanlış desinler. Çünkü ekranların ve ekranlarda boy gösterenlerin kamuoyunu doğru bilgilendirme gibi bir amme görevleri vardır. Algı yönetiminde rol aldıkça ülkeye zarardan başka bir şey veremezler.

*07/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde