Ana içeriğe atla

Neler Kaçırdınız Neler! *

Bu dünyada yaşayıp da bu dünyanın sanalı olan sosyal medyayı kullanmıyor, buraya girip gezip dolaşmıyor, yorum ve paylaşımda bulunmuyorsanız çok şeyler kaçırdığınızı söyleyebilirim. Sizin adınıza üzgün olduğumu söyleyerek neler kaybettiğinize  bazı örnekler vermek istiyorum:

Resimli ve resimsiz paylaşılan cuma mesajlarından,

Bugünün belirli gün ve haftalardan hangisi olduğundan, milli-dini bayramlar ve kandil gecelerinden,

Şehit haberlerinden,

Kimin doğum gününün hangi gün olduğundan; o kimsenin gününü kaç kişinin kutladığından, yorum olarak neler yazdıklarından, o kimsenin kaç yaşına girdiğinden,

Her türlü vefat haberlerinden; kimin annesinin, babasının, kardeşinin, dayısının vs. vefatının kaçıncı yılı olduğundan,

Kimin, nerede gezdiğinden ve ne yiyip ne içtiğinden,

Kimin ne derdi olduğundan, kendisini mutlu, heyecanlı ve üzüntülü hissettiğinden,

Kimin ne fikir ve zikirde olduğundan, hangi siyasi görüşte olduğundan, gece-gündüz yemeden-içmeden lider ve şeyhini övenlerden, kimi övüp kimi kötülediğinden; övenlerin yalaka, yerenlerin hain ve nankör ilan edildiğinden,

Kimin sünnet ve hadis düşmanı veya bir tarikata bağlı olduğundan,

Bayat ve basmakalıp sloganlardan ve hamasi sözlerden,

Algıya dayalı asparagas haberlerden,

Uzun yazıların okunmadığından,

Atışmalardan, arkadaşlıktan çıkarma ve engellemelerden,

Aynı paylaşımda hem “beğeni” hem “muhteşem” hem “yanındayım” hem “gülme” hem “üzüntü” hem “inanılmaz” hem “kızgınlık” ifadelerinin olduğundan,

Her parti ve zihniyetin fanatik ve trollerinden,

Varlık sebebi siyasi lideri, şeyhi olanlardan; fikrini, zikrini, dünya görüşünü lider ve şeyhine göre belirleyenlerden, bu dünyaya dair kendisine ait bir görüşü olmayanlardan,

Aynı paylaşımı yapan birine birkaç beğeni gelirken bir başkasına çokça beğeni yapıldığından,

Mimlenirim endişesiyle görüş bildirmekten, paylaşım yapmaktan ve yorum yazmaktan kaçınanlardan, 

Kimin ömrünün tamamını bu alemde geçirdiğinden,

Kimin, hangi gerekçeyle hesabını dondurduğundan ve kısa bir süre sonra dönüş yaptığından,

Seçim yaklaştığında aday adaylarının hesap açıp aday olamayınca ve seçim bitince hesabını kapatanlardan,

Etliye-sütlüye dokunmayan, bir maliyeti olmayan paylaşımların daha çok beğeni aldığından,

Makam ve mevki sahibi kişilerin, makamca altta olanların paylaşımlarına prim vermediğinden, buna rağmen makam sahiplerinin paylaşımlarının beğeni yönünden rekorlar kırdığından,

Bu alemde yapılan her türlü paylaşımdan haberi olduğu halde iz bırakmayanlardan ve "Ben pek girmiyorum" diyenlerden,

Kimin, vücudunda sargısıyla birlikte fotoğraf çektirdiğinden,

Ev, araba başta olmak üzere her türlü satış ilanlarından, 

Önce arkadaşlık isteği gönderip arkadaş olduktan sonra “sayfasını beğen” gönderisi gönderenlerden, 

Okulunu ve kurumunu arkadaşlık isteği olarak gönderenlerden, 

Gruba katıl davetlerinden,

Bir kişi hakkında kimdir, necidir anlamında ön bilgi edinileceği zaman ilk önce sosyal medyadaki profiline bakıldığından…

*02/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde