Ana içeriğe atla

Şişirilmiş notları önlemenin yolu *

Bir liseye yerleşmek için öğrenciler TEOG adı verilen bir sınava giriyorlar. Her iki dönemde birer defa yapılan merkezi sınavların % 70’i, okul notlarının ise % 30’u liseye yerleştirme notu olarak belirleniyor. YGS ve LYS’ye giren lise öğrencilerinin ise okul diploma puanının % 12 etkilediği bu işi bilenlerin malumudur.

Bakanlık yeni bir yönetmelik çıkararak şişirilmiş not veren özel okulları mercek altına aldı. Hormonlu not veren okullara ilk iki incelemede para cezası verilmesi esasa bağlanırken üçüncüsünde ise kurumu kapatma kararı verilir hükmünü getirdi. Şu ana kadar özel okullarda okuyan birçok öğrenciye verilen fazladan notlar belki de haksız bir şekilde binlerce öğrencinin önüne geçmesine ve haksız rekabete sebep olmuştur. Bakalım çıkarılan bu yönetmelikten herhangi bir fayda mülahaza edilecek mi, bunu da zaman gösterecek. Özel okullar hakkaniyet ölçüsünde not verdiği takdirde ilk cezayı Bakanlıktan önce çocuğunu özel okuldan almak suretiyle veli verir bu durumda. Gelen müşteriyi kaçırmak istemeyecek özel okul sorumluları bunun da mutlaka bir çözümünü bulur.

Özel okullar şişirilmiş not veriyor derken tüm özel okulları aynı katogoriye almak doğru değildir. Gerçekten hakkaniyet ölçüsünde not veren okullar da vardır. Zaten onları tenzih ederiz bu yazımızda. Ben burada  özel okulları bu töhmetten kurtaracak basit bir öneride bulunmak istiyorum:

Başta özel okullar olmak üzere okulların yaptığı yazılı sınavlar yüzde yüz objektiflikten uzaktır. Tam öğrenciyi ölçmez. Bazı okullar daha önceden çalışma notları adı altında öğrencilere soruları verebilir, bazıları öğrencilerin kopya çekmesine göz yumabilir, bazıları basit sorabilir, bazıları sınavlarda yardım edebilir. Ayrıca sınıf içi etkinlik çerçevesinde verilen performans notlarını kılıfına uydurarak yüksek vermeye devam edebilir. Bunun önüne geçilmek isteniyorsa yapılması gereken ilk iş, ortaokul ve liselerde öğretmenin elinden sınav yapma yükümlülüğünü almak ve sınavların hepsini merkezi olarak yapmaktan geçiyor. Bu sistem çok zor, hatta maliyetli denebilir. Önümüzde Bakanlığın birkaç yıldır başarılı bir şekilde uyguladığı TEOG adı verilen ‘Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş’ sınavı var. Her dönemde birer defa yapılan bu sınavı dönemde ikişer sınava çıkararak  öğrencinin lise veya üniversiteye giriş notu belirlenir, bu şekilde yapılan sınavlarda alınan puanlar aynı zamanda öğrencinin ortaokulu veya liseyi bitirme notu olarak kayda geçmiş olur. Okullarda öğretmenin görevi sadece TEOG’da olduğu gibi konusu Bakanlıkça belirlenen konuları anlatmak olur. Bakanlık bu merkezi sınav sistemini ortaokul 6-7-8. sınıflarda, lise 10-11-12. sınıflarda her dönemde ikişer defa olarak uygular. (Öğretmen sadece 5.sınıfta ve 9.sınıfta sınav yapar. Yapılan bu sınav sadece bir üst sınıfa geçmede geçerli olur.) Üç yılın analitik ortalaması lise veya üniversiteye girişte baz alınır. Bu sistemle üniversiteye girişte öğrenci yığılmasının önüne de geçilmiş olur. Bu şekil uygulanacak sistem hem hakkaniyete daha uygun olur. Kimse falan öğretmen, falan okul fazla not veriyor sızlanması yapmaz. Bırakın özel okulları devlette çalışan aynı okulun aynı branşın farklı öğretmeninin verdiği performans notlarında bile farklılıklar göze çarpmaktadır. 

Burada TEOG’da, YGS ve LYS’de soru çıkmayan derslerin değerlendirilmesi nasıl olacak şeklinde bir soru aklımıza gelebilir. Merkezi sınavlarda sorusu çıkmayan dersler notla değerlendirilmez. Ders öğretmeni başarılı/başarısız veya geçer/geçmez şeklinde nota bağlı olmayan bir değerlendirme yapabilir. Bu derslerden başarılı/geçer şeklinde değerlendirilmeyen öğrencinin sınıf geçmesi veya mezun olması söz konusu olamaz denirse bu mesele de çözülmüş olur. 16/01/2017

21/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde