Ana içeriğe atla

İktidar nimetinden faydalanan kesim/ler

Bir partimiz var, müzmin muhalif. 50'lerden sonra pek iktidar yüzü görmedi. Kısa zamanlı koalisyon ortağı oldular. Geçmişte yaptıklarından dolayı mıdır nedir bilinmez. İktidara gelemediler ama devlet kurumlarında ve bürokraside hep onların borusu öttü.

Ülkenin değişimine ve gelişmesine hep takoz oldular. Her şeye karşıydılar. Hatta milletin değerlerine bile. Belki de bu yüzden millet onlara bir daha hiç iktidar vermeyerek cezalandırdı. Değişmez muhalefetti onların bu ülkedeki namı diğer adı. Nasıl bir düzen kurdularsa muhalefet olmalarına rağmen devletin kaymağını yine onlar yedi. Onların giyim kuşamı çağdaş idi. İktidar olanlara kök söktürdü, devleti kilitledi. Yine onlar bu vatanın öz evladı idi. Kendilerini birinci sınıf devletin kurucusu olarak görürlerdi. Fikirleri hep iktidardı.

2000'li yıllardan sonra bürokrasideki hakimiyetleri zayıflamaya başladı, fikirleri tartışılır oldu, sözleri pek geçmez oldu. Burjuvazilikleri pek sökmez oldu. İrtica paranoyalarını halk pek yutmaz oldu. Çünkü "Bu halk cahildir güdülmeli...bidon kafalı...karnını kaşıyan adam" diye küçümsedikleri halk taşradan merkeze yürüdü. Artık ne zihniyetleri, ne fikirleri iktidarda idi. Ne de bürokraside varlardı.

Şimdi de bu dönemde iktidarın her türlü icraat ve tasarrufunu acımasızca eleştiren bir kesim var. Fikir ve düşünce olarak iktidardakilerden farklı bir düşünce yapısına sahip değiller. Hükümet atamalarda onları tercih etmesine rağmen ne oy verirler, ne de destek olurlar. Etik olan icraatlarını eleştirdiğin hükümetin özellikle yöneticilik vazifesinde görev almamaktır. Bu konudaki görüşüm belki garip gelebilir, belki isabetli bir görüş olmayabilir ama  ben böyle düşünüyorum. 26/01/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde