Ana içeriğe atla

Belki de Bal Yediğimizdendir *

-Çoktan unuttuk bizler adabımuaşereti-

Eskiden okulda şu görgü kuralları öğretilirdi:

1. Şimdi de öğretiliyor ama öğretmeye çalışanlar -belki de kendilerinde uygulamadıkları için- sözleri tesir etmiyor...

2. Sınıfa girerken acele ile birbirini itmeyerek sıra beklemek.

3. Sıralarda gürültü çıkarmadan sessizce oturmak, sınıftan çıkarken öğretmeni selamlamak.

4. Verilen vazifeleri günü gününe hazırlamak. "Haberim yoktu, defterim evde, arkadaşımda kaldı" gibi mazeretler bulmaya çalışmamak.

5. Önlüklerin temiz, ütülü olması, eteklerin altından başka renkte elbise görünmemesi.

6. İskarpinlerin eski de olsa daima boyalı olması.

7. Saçların kısa kesilmesi veya siyah kurdele ile bağlanarak yahut arkadan sıkıca toplanarak dağınıklıktan kurtarılması.

8. Arkadaşlarla görüşürken hitaplara dikkat etmek. Birbirini "hişt" diye çağırmamak, kolundan dürtmemek.

9. Kütüphanede ses çıkarmadan, kendi varlığını hissettirmeden yürümek, başkalarını rahatsız etmeyerek oturup çalışmak.

10. Eve ait işlerde anaya yardım etmek, evde hizmetçi de olsa bir genç kızın hususi işlerini kendisinin görmesi.

11. Fakir olsa da evin, yemek masasının temiz, tertipli olmasına dikkat etmek, yalnız da olsa temiz tertipli yemek yemek, sofraya hep birden oturmak.

12. Gece yatısı misafirliğinin vereceği rahatsızlık düşünülerek davet olunmadan veya ansızın kardeş evine bile gitmemek.

13. Tevdi edilen bir sırra hürmet etmek.

14. Hususi hayatımızdan kimseye bahsetmemek.

15. Değmez yere iddialara girişerek münakaşaları kavga şekline dökmemek.

Not: YIL 1939. İstanbul Kız Lisesi/Muaşeret Kaideleri kitabından alıntıdır. 16/01/2013

*28/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde