Ana içeriğe atla

Bu milleti kim tutar artık...

Son yıllarda yürütmeye çalıştığı bağımsız politikası ile fincancı katırlarını ürküten Türkiye'yi -daha önceden belirledikleri- fabrika ayarlarına döndürmek için şer güçleri içten ve dıştan saldırıya geçtiler. Hiç olmadığı kadar ülke bir seferberlik hali yaşıyor. İçeride terör, dışarıda savaş, ekonomik mücadele, kitleleri kutuplaştırma, darbe vb her yolu deniyorlar. Her vurucu hamlelerini içimizden devşirdikleriyle yapmaları olayın vahametini daha da artırıyor. Tabir yerindeyse Türkiye görünen ve görünmeyen yedi düvele karşı   tüm alanlarda ayakta kalma mücadelesi veriyor. Bir milletin ölüm-kalım mücadelesi dense yeridir. Ne kötüler pes ediyor, ne de Türkiye.

Karanlık geceler gitmek bilmiyor. Nice zamandır endişe ile yastığa baş koyuyor, karabasanla uyanıyoruz. Yok yok karabasanı bizzat yaşıyoruz. Çin işkencesi bize yapılan. Milletçe sabahın olmasını bekliyoruz. Bunca hengamenin arasından ülke nefes alacak bir çıkış noktası arıyor. Hani zorluklar insanı güçlendirir denir ya işte biz de milletçe hiç olmadığı kadar piştik.

Eğri oturup doğru konuşalım. Bu ülkede ideali olmasa da iyi şeyler oluyor. Yeter ki istensin, iletişim yolu açık olsun, taraflar birbirini dinlesin. Makul olanda anlaşılabiliyor. Çünkü konu vatan ise gerisi teferruat. Yediden yetmişe bu vatanın evladı, çorbada tuzum bulunsun misali ayakta. Dövizini bozdur kampanyasına kimi teşvik ederek kimi de bozdurarak katılıyor. Hiç olmadığı kadar iktidar-muhalefet bir araya gelerek -kısmi de olsa- bir anayasa paketinin meclisten geçmesine imkan veriyor. Üstelik sistem değişikliğini içeren bir anayasa tüm gürültü ve patırtıya rağmen geçti.

Ülke savaş halinde iken, OHAL ile yönetiliyor iken meclis çalıştı. Bizde olan kanlı terör saldırılarından bir tanesi başka bir ülkede olunca hemen içe kapanırken biz açıldık. İçeride devlet yeniden yapılandırılırken diğer taraftan ocağımıza incir ağacı dikme yemini etmiş yabancıların maşası, eli kanlı kukla terör örgütleriyle uğraşıyor. Diplomatik yolları da sonuna kadar kullanıyor.

Bu kadar acılardan sonra  bu birliktelik, bu içtenlik bizde oldukça acılarla pişen bu milleti kim tutar artık. Kazananın Türkiye olacağına gönülden inanıyorum. Çünkü bedelini kanla ödeyen mutlaka başarır. Karanlık gecelerin sabahı yakın. Şafak söktü. Kimse, hiçbir güç yeniden karanlığa gömemez bizi. Zafer, başarı ona inananlarındır. 22.01.2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde