Ana içeriğe atla

İçi kötülük dolu bir insanı tedavi etmek sevaptır

Son yıllarda MEB'de yemekli toplantılar, seminerler ve çalıştaylar beş yıldızlı otellerde yapılır oldu. Manidar olmaya manidar ama vardır mutlaka bir hikmeti! Biz hikmetini bilmesek de öküzün altından buzağı aramaya devam edelim.

Eskiden nasıl olurdu, nerede olurdu diye bir soru aklınıza gelebilir. Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapalım. Eskiden seminer, kurs vb hizmet içi programlarından merkezi olanları Yalova, Rize, Erzurum, Mersin, Aksaray gibi devlete ait eğitim enstitülerinde yapılırdı. Buralar da beş yıldızlı otelleri aratmaz. Mahalli hizmet içileri ise il merkezindeki herhangi bir okulun konferans ve çok amaçlı salonlarında yapılırdı. Mahalli olanlarında etkinliğe ev sahipliği yapan okul veya kurumun rahatsız olmasından başka  bir masrafı olmazdı. Merkezi olanların da ise katılımcıların yol ve iaşe bedelleri devlet tarafından karşılanırdı. Kısa bir süre bakanlık yapan Ömer DİNÇER merkezi hizmet içi programlarının devlete ağır yükler getirdiğini ifade ederek özellikle merkezi hizmet içi programlarını kaldırmıştı.

Ömer DİNÇER'den sonra köprünün altından epey sular aktı. Sonraki gelenler çözüm yolunu buldular. Daha az masraflı olan özel sektöre ait beş yıldızlı oteller, özellikle sahil kenarında bulunanların yegane müşterileri şimdi MEB personeli oldu. Hesap kitap işlerinden pek anlamam. Benim anlayışıma göre devlete ait yerlerde yapılan bu tür etkinlikler daha ucuza, oteller ise daha pahalıya gelir. Hız kesmeden çalıştay adı altında yapılan programların değişmez adresi lüks oteller olduğuna göre demek ki buralar daha ucuz. Her konuda olduğu gibi yine bu konuda da yanılmışım. Benim gibi müspet ilim özürlü birinin yapacağı hesap da ancak bu kadar olur. İçim fitne kaynıyor belli. Nasıl tedavi edeceğim bilmiyorum. Aslında hemen hemen her konuya el atan devletimiz içimdeki kötülüğü tedavi edecek bir yol ve yöntem bulsa fena olmaz sanırım. Çünkü içim içimi kemiriyor, homurdanmaya başlıyorum. Şu içimden geçenlere bir bakın hele. Bir Müslüman bakış açısına yakışıyor mu?

Kamuya ait her türlü etkinlikler, hizmet içi programları devlete ait olan yerlerde yapılmalıdır. Oteller daha pahalıdır.  Sanki oteller rezerve edilerek birilerinin cebi dolduruluyor, belki de bedel ödeniyor. Kim bilir işletmeci seçim çalışması öncesinde vekilini, siyasetçisini maddi ve manevi olarak destekledi de şimdi bedel ödeme sırası karşılıksız iyilik görende. Hizmet içi programları, çalıştaylar bir problemi çözmek, çalışanlarına yeni bir ufuk kazandırmak için yapılıyor, yapılması da lazım. Fakat problemler kuş tüyü yataklarda yatarak, yumuşak koltuklarda oturarak giderilemez. Sonra başkası ne der. Buralara ödenen paralarda tüyü bitmemiş yetimin hakkı var, caiz mi? Başkasının ağzını büzemezsin ki. Yetkililer, özellikle dini duyarlılığı olanlar kılı kırk yararcasına yoğurdu üfleyerek yemeli. Devletin malını deniz, yemeyen keriz mantığı içerisinde olmamalı... gibi şeyleri maalesef şeytan-ı aleyhillane hep vesvese veriyor.

Bereket benim gibi içi fitne dolu insanımızın sayısı pek yok. Bu duruma ne kadar şükretsek azdır. Benim gibi kadir ve kıymet bilmeyen, mide bulandıran tipler maalesef hep oluyor. Hoşgörünüze sığınarak beni affedin, idare edin. Beni tedavi edebilirseniz size hep minnettar kalırım. Zira içi kötülük dolu beni tedavi etmek sevaptır. Ayrıca size verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Siz yolunuza devam edin.  Kafanıza takmayın. ben dişimi gösterir dururum. Korkmayın! ısıracak köpek işini göstermez. 30/01/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde