Ana içeriğe atla

Ben bu pazar evden niye çıktım ki?

Normalde pazar günleri evden çıkmam. Kendi halimde dinlenmeye çekilirim. Çoluk-çocuğumu yanıma alarak ziyaretlere ayırdım günümü. Arabaya bindim. Benzin ibresi yanıyor. Çektim bir benzin istasyonuna. Yakıtı 5.45 TL görünce nutkum tutuldu. Çünkü nice zamandır ne arabamı görüyor ne de yakıt alıyordum. Sabah sabah arabaya binmek bana pahalıya patladı ama olsun.

Ziyaret edeceğim kişilerin kimi hasta, kimi baba dostu, kimi ahbap. Eli boş gidilmez diyerek markete girdim, 5 ayrı hane için çam sakızı çoban armağanı bir hediyemi aldım. 3 haneyi kısa süreli bir ziyaretten sonra ziyaretimize biraz ara vererek bu soğukta davetli olduğum bir düğüne uğramak için düğün salonunu bulmak için epey bir çaba sarf ettim. Nihayet salonu bulduk. Epeydir ara verdiğimiz Konya düğün yemeği için boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Oturduk oturmasına ne düğün sahibi ortalarda gözüküyor, ne de servis yapanlar. Nice sonra elinde bir pilav tabağı ile bir genç geldi. "Konya menüsünün sırası mı değişti yoksa" dedik. Görevli: "Hayır değişmedi, yemek kalmadı" dedi. Ardından tasın yarısına kadar katılmış bamyamız geldi, bir pilav daha derken arkası kesildi. Nasibimiz bu kadarmış dedik kalktık. Düğün sahibini nihayet görebildim. Garibim yemek yetmeyince sanırım kuytu bir yere sinmiş olmalı. Yanına vararak hayırlı olsun dedim. Hediye olarak para takdim ettim. "Yemek yemedin mi" dedi. Yedim dedimse de benden önce bir başkası haber vermiş olmalı ki, düğün sahibi "Yok yememişsin" dedi. Nasibimiz kadar yedik, düğün bu. Olur böyle şeyler dedim, vedalaştım.

Salondan aşağıya inerken baktım orada çay servisi yapılan bir yer var. Bu soğukta aç da olsam içimi ısıtır, bir bardak çay içeyim dedim. Çayın da mı bitti dedim. Evet çay da bitti dedi. Vardığım yeri kurutmuştum. Huyum kurusun!

Düğün evinden ayrıldıktan sonra bir büyüğümüzü daha ziyaret ettik. Kısa bir ziyaretten sonra vedalaştık. Düğün yemeği diye getirdiğin çoluk çocuk yemek yiyemediyse ne yapılır? Soluğu lokantada aldık. Hediyesini ödeyip çıktık. Ardından bir hasta ziyareti daha yaptıktan sonra 22.30 sularında evime geri döndüm.

Öğle vakti çıktığım evimden akşama kadar epey bir ziyaret sığdırdım. Ama bu çıkış bana pahalıya patladı. Arabaya yakıt+ ziyaretlere hediye+ düğüne hediye+ düğün yemeği yerine lokanta masrafı...derken soluğu evde aldım. Benim evde yaptığım hesap çarşıya uymadı, kafa dağıtacağım derken para dağıttım. Cebim boşaldı. Siz siz olun, pazarınızı evde geçirin. 30/01/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde