31 Ocak 2017 Salı

Devlet malı yetim malı olarak görülmeli, deniz değil **

Kimin ne kadar maaş aldığını, özlük haklarının neler olduğunu, çalışma şartlarının ne şekil olduğunu bilmem. Hiç de merak etmemişimdir. Geçim konusunda hep kendimden daha düşük ücret alan, şimdilerde nispeten iyileştirilmiş olan asgari ücretlilere bakarım. Onlara baktıkça onlara acımakla beraber kendi halime şükrederim.

Ne kimsenin bindiği araba model ve markasını, ne de aldığı evi merak ederim. Başımı sokacak bir evim olmuşsa, beni bir yere getirip götürecek dört tekerlekli bir aracım olmuşsa halime şükür derim. Benim de en iyisi olsun diye borca girmem. Hep ayağımı yorganıma göre uzatmışımdır.

Devlette yönetici olarak çalıştığım müddetçe devlet malını korumayı kendime vazife edindim. Aldığım çıktı yanlış olmuşsa onu bir  başka yerde kullanmak üzere ayrı bir yere koyarım, zaman zaman müsvedde olarak kullanırım. Herhangi bir yönetmelik vb mevzuat çıkarılması gerekiyorsa öncelikle sayfaları düzenler, puntoları biraz daha küçültür, ardından arkalı önlü yazdırırım. Çalıştığım her bir yerde başta kurumun duvarları olmak üzere, sıra vb yerlerin karalanmaması için öncelikle öğrencilerime rehberlik yaparım. Fotokopi kullanımında öğretmenlerime ihtiyaçları kadar çekmelerini sürekli tembihlerim. Odam karanlık bile olsa kolay kolay ışık yakmam. Veli mi aranacak halihazırda sabit telefon fazla kalmadığı için veliye hep kendi cep numaramdan ulaştım. Öğrenci ailesini mi arayacak. Kendi telefonumdan aradım hep. Zira yetim malı olarak bilirim. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. 

Son çalıştığım okulda okul yönetimi geçen yıl elli bin lira fotokopi ücreti ödemesi yaptıktan sonra bu yıl fotokopiden elini eteğini çekti. Şimdi öğretmenler evinden fotokopi kağıdını getiriyor, firma ile anlaşılmış fotokopi makinesinden şifresine göre çekiyor. Öğretmen alabilirse fotokopi ücretini öğrenciden alacak. Bir çok öğretmen kendi cebinden karşılayacak şekilde çekim yapıyor. Bir kısmı da elli kuruş, bir lira şeklinde öğrencilerinden dilenciden para ister gibi topluyor. Hiç bir teneffüs yoktur ki yanımızdan geçen bir öğrenci öğretmeni durdurarak "Öğretmenim telefonunuzu verip ailemi arayabilir miyim" diye telefonunu istemesin.

Yeri geldiği zaman hastalanan çocuğu kendi aracıyla evlerine teslim eder öğretmen ve idareci. Çatı mı akıyor, gerekirse çıkar kendi değiştirir kiremitleri. Boya mı yapılacak gerektiğinde eline alır fırçayı bir kaç fedakar ve gönüllü personel ile birlikte okulu boyar. Sırf okulun parası gitmesin, ya da parası yoktur, maliyet olmasın derdindedir.

Derdim okulları acındırmak ve okullarda çalışan yöneticilerin dürüst ve fedakar olduğunu anlatmak değil. Anlattığım lokal bir durum değil. Üç aşağı beş yukarı bir çok okulda meydana gelen durumlardır. Gelmek istediğim nokta son günlerde bir vekile bir aylık iletişim ve posta giderinin bir milyon iki yüz bin lira geldiği şeklinde çıkan haber dolayısıyla bu konuyu ele almak istedim. Vekillerin bir aylık iletişim ve posta giderleri iki maaşlarıyla sınırlandırılmış. Geçerse vekil kendi cebinden ödüyor, geçmezse devletin sırtından ödeniyor. Vekilin dışında diğer bölümlerde görev alan divan üyesi gibi vekillerin harcamalarında ise sınır yokmuş.

İnanın vekillerin özlük haklarını çok bilen ve merak eden birisi değilim. Nasıl olur da vekilin iletişim ve posta giderleri bütçeden karşılanır? Görende bu adamlar sanki meccanen çalışıyor sanır. Devlette en üst seviyede maaş ve özlük haklarına sahip vekillerin yolluk, harcırah, iletişim ve posta masrafları niçin devletin sırtına yüklenir? Mazbatayı aldıktan sonra vekillerimize bu kadar verilen hak doğru mu? Haydi hak verildi, vekilin yağma Hasan’ın böreği gibi saçıp savurmasına ne demeli? Daha devlet, okulların fotokopi vb gereksinimlerini tam karşılayamazken vekillere verilen bu hakların mutlaka sorgulanması gerekir. Benim bildiğim önce zaruri ihtiyaçlar giderilir, daha sonra lüks harcamalara sıra gelir.

Ekonomik bir dar boğazdan geçtiğimiz bu günlerde her alanda tasarruf yapmamız kaçınılmaz iken tasarrufu ilk önce vekillerin, TBMM’nin yapması gerekir. Her harcayacakları zaman devlet malını yetim malı olarak görmeliler. Devletin malı bu şekilde hoyratça kullanılmamalı. Deniz olarak görülmemeli. Her şeyden önce verilen her hak hak değildir. Her hakkı sonuna kadar kullanmak doğru değildir, mevzuatta yer alsa bile. Bugün ülkenin alt tabakasında çöpten para kazanmaya çalışan insanlarımız var iken vekillerimizin Lale Devri’ni yaşamaları hiç mi hiç doğru değildir. Gündemde olduğu için vekilleri ele aldım. Elinde sınırsız imkanı olan tüm üst rütbede görev yapan bürokratlarımız için de aynı durum geçerlidir.

Kişilere yapılan haksızlıklar günü gelir, karşılıklı helalleşilir. Pekiyi devlet malını fütursuzca harcayanlar yarın hangi birimizle helalleşecekler? Bu durumun da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir. 31/01/2017

31/01/2017 tarihinde Kahta.soz.com  gazetesinde yayımlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder