Ana içeriğe atla

Adı altın harflerle yazılacak vekil ***

Ülkenin gündemi hiç bitmiyor, her güne yeni bir gündemle başlıyoruz. Hele bir haber var ki, gündemi takip etmediğime üzüldüm.

Bir vekilimizin telefon konuşması ve posta giderleri bir milyon iki yüz bin lira gelmiş. Bu vekilimiz bu temposuyla takdir alacağı yerde maalesef meyve veren ağacın taşlanması misali tekdir görmeye başladı. Her türlü haberleşme vasıtalarında tu kaka yapılması için düğmeye basıldı.

Ben aynı kanaatte değilim. Her şeyden önce bu vekilimizin heykeli Meclis'in önüne dikilmeli, ismi altın harflerle yazılıp Meclisin en uygun yerine kazınmalı. Hatta alanında kimsenin kıramayacağı bir rekorun sahibi olduğu için Guinness Rekorlar kitabına direk eklenmesi için ilgili mercilere girişimde bulunulmalı. Neden bu kadar iltifat denirse? Öncelikle teessüf ederim iltifat değil, bir gerçek ve realite var orta yerde. Bir defa vekilimiz çok çalışkan. Hiç bir günü diğer gününe eşit olmaması için daha fazla konuşmuş. Kendisine verilen sınırsız konuşma ve posta hakkının  bir kısmını kullanmış. Çünkü zikredilen rakam bir sınırı ifade ediyor. Bildiğim kadarıyla sayı ve rakamlar sınırsız. Meclis'in yanan ışıklarını söndürmesinde de görüleceği gibi tasarruf sahibi biri vekilimiz. Aslında daha fazla fatura bedelinin gelmesini de sağlayabilirdi.  Sınırsız hatta sınır koymuş. Ah bu tasarruf yok mu? Vekilimizi, bağrına taş bastırarak durduran da bu duygu olsa gerek. Sonra vekil hiç konuşmayıp da domuz mu olsaydı. Kendisine vermişler bir deniz, olmamak için domuz, vermiş kendini çeneye.

Her ne kadar basında kötü reklamı yapılsa da reklamın iyisi kötüsü olmaz. Böyle yapmakla aynı zamanda meşhur oldu. Daha önce adı-sanı duyulmayan bir vekil iken bu vesileyle Türkiye'nin gündemine oturdu. Artık herkes "İşte bu, o vekil. Analar neler doğurmuş" diyecek.  Öyle zannediyorum bu vekilin bahtı da açılacak. Çünkü GSM operatörleri hattını taşıması için öyle zannediyorum yüklü transfer ücreti bile teklif edecekler.

Biliyorsunuz önceki yıllarda olduğu gibi biz bu sene de Avrupa'da konuşma şampiyonuyuz. Bu şampiyonada bu vekilin katkısı yadsınamaz. Bu yüzden biz ona minnet borçluyuz. Böylesi kalifiye ve dili çalışan bu vekilin dilini eşek arısı sokmadan önce güvenliğini sağlamak için emniyet tedbirlerini artırmak gerek.


Bu millet bu telefon faturasına gelinceye kadar neler ödedi, neler ödedi. Yıkılmadı, hala dimdik ayakta. Merak etmeyin, bunu da öder. Yeter ki vekilimiz bu işi nasıl becerdiğini bize bir açıklasın. Yoksa merakımızdan çatlarız. Hani gencin biri köyden şehre amcasının evine ziyarete gelmiş. Gece yatarken tuvalet ihtiyacı olmuş. Evin yabancısı olduğu için wc'ye çıkamamış. Son çare cebinden çıkardığı mendilinin içine yapar büyük abdestini. Sabah olmadan bu mendilin icabına bakayım derken pencereden dışarıya atmaya karar verir. Maalesef attığı tavana yapışır. Sabahleyin amcası: "Yeğenim, her şeyden geçtim, kokuya da aldırmıyorum, evin ve tavanın battığına da. Sahi, sen bunu oraya nasıl yaptın? Bunu açıkla" diye sorar. Hikaye burada biter. Çünkü gencin ne cevap verdiği hala bilinemiyor. Bu vekilimiz bu hikayedeki gibi bizi merakta bırakmasın. Ne olur, bunu açıklasın. Sahi, bunu nasıl yaptı?.. Belki de ülkenin bugünkü durumuna çok üzüldüğü için üzüntüsünden ne yaptığını bilmiyordur. 30.01.2017

01/02/2017 tarihinde ladik.biz de yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde