Ana içeriğe atla

Reina katiamcısını besleyeceğiz

Dün gece yılbaşı gecesi 39 kişinin ölümüne sebep olan Reina katliamcısı yakalandı. Güzel bir haber. Katili yakalamak için titizlikle izini süren ve sağ olarak yakalayan MİT ve emniyet yetkililerini tebrik etmek lazım.

Katilin başka bir eylem yapmadan yakalanması milletçe hepimize derin bir nefes aldırdı. Bu önemli bir başarı. Fakat esas başarı gerisindeki azmettirici ve bağlantılarını elde etmek için katili konuşturmada. Sırf bu işler için yetiştirilmiş profesyonel psikopat tipleri konuşturmak öyle kolay değil. Bu tipleri konuşturmak için dünyanın en ağır işkence türlerini uygulasan, hatta öldürsen konuşmazlar. İstersen serbest bırakmayı teklif etsen de yine konuşmazlar. Çünkü bu iş için hazırlanmadan önce nice testlerden geçmiştir. Farzedelim ki konuştu. Doğru konuşmazlar. Ya dinim için yaptım der, ya da yanıltmak için alakası olmayan birine suç atar, emri ondan aldım der. Ya da sık sık ifade değiştirir, kuşkulu ve çelişkili ifade verir. Hasılı arkasındaki zinde ve karanlık güç öğrenilemez.

Doğruyu söyleyemez. Çünkü derdi kendisi değildir. Ona bu görevi verenler yakalandığı takdirde ne şekilde ifade vereceğini de öğretmişlerdir. Doğru beyan verdiği takdirde bu ifadenin nelere mal olacağını, çoluk ve çocuğunun aynı anda yok edileceğini de bilir. Belki de katilin yerini katliam emrini verenler ifşa etmiş, polise bildirmiş olabilir. Çünkü has adamlarının görevini layıkıyla yaptığını, artık misyonunun bittiğini, kullandıklarını bir daha kullanmayacaklarını bilirler. Böylece zaten ölmesi mümkün olmayan katilden kurtulurlar, hem de böyle önemli bir katilin yerini istihbarat etmek suretiyle Türkiye devletinin güvenini kazanırlar. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olurlar. O yüzden işimiz zor. Devlet bu durumda ne yapacak, bunu da zaman gösterecek. Belki daha sorgulayamadan içeriden ayarladıkları birine öldürtecekler. Bekleyip görelim bakalım.

Nasıl yakalandı bilmiyorum. Belki de katil kendi kendini yakalattı.  Ceza versek bile idam edemeyeceğimiz bu caniyi biz içeride devlet olarak besleyeceğiz. Uçan kuştan korumak için güvenliği had safhaya çıkaracağız. Zira oralar belki de dışarıdan daha emniyetli onun için. Yani hapishanede bu hasta, ruhsuz tipe biz istesek de istemesek de paşalar gibi bakacağız. Biz ki 40 bin kişinin katilini bile besliyoruz. 39 kişinin katilini mi besleyemeyeceğiz? Şefkatini, merhameti izi ve acziyetimizi maalesef onlar da biliyor. Çünkü bizi bizden iyi tanıyorlar.  18.01.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde