Ana içeriğe atla

Özel güvenlik ne işe yarar?

Nerede bir kamu-kurum, özel sektör varsa buraların güvenliği özel güvenlik ile sağlanır. Hastaneler, bankalar, okullar, siteler... bile aynı şekilde korunur.

Banka vb bir kaç yer dışında özel güvenlik olarak görev yapanların silah taşıma/bulundurma/kullanma yetkileri yok bildiğim kadarıyla. Gece kulübünde görev yapan güvenlik görevlisine teröristi gördüğün zaman ne yaptın diye sorulduğunda: "Ne yapacaktım? Kaçtım" diye cevap vermiş. Terörist zaten uzaktan gelirken başta silahı olan polis olmak üzere kapıda gördüğünü taramış. Nasıl ki hırsıza kilit dayanmıyorsa sinsi bir şekilde öldürmek için gelene de silah veya silahlı olmak bir işe yaramıyor. Katil, polise kurşun sıkarken özel güvenlik  belki caniyi vurabilirdi eğer elinde silahı olsaydı. Birden fazla kişide silahın olduğunu bilen biri bu şekilde soğukkanlı davranamayabilirdi.

Devletin her yere yeteri kadar polis veremeyeceğine göre kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamu adına amme hizmeti yapan yerlerin güvenlik ve asayişini sağlamak için özel güvenlik hizmetinden faydalanılması yerinde bir tasarruftur. Fakat silah bulundurma-kullanma ruhsatı ve yetkisi olmadığından bu tasarrufun hiçbir caydırıcı yönü yoktur. Teşbihte hata olmasın bostan korkuluğu gibi bir görev icra ediyorlar. Bu durumda özel güvenlik sadece düzgün olan, kurallara uyan kişilere karşı faydalı bir görev ifa edebilir. Bu görevi bu kurum ve kuruluşlarda çalışan bir kapıcı veya hizmetli de yapabilir.

Uluslararası şer güçlerinin terör üssü seçtikleri Türkiye'de güvenlik caydırıcı olmalıdır. İnsan yoğunluğunun çok olduğu, korunması özel bir öneme sahip stratejik yerlerin korunmasında azami gayret gösterilmeli, özel-resmi güvenlik güçleri artırılmalı, özel güvenlikle korunacak yerlerde görev yapan özel güvenlik personeli silahlandırılmalıdır. Binanın içi, dışı; binaya giden yol, sokak ve cadde gibi yerler kamera/mobesa ile döşenerek sürekli izlenmelidir. Tehlike kapıya gelince gafil avlanmaktan ziyade menzile düşen şüpheli derdest edilmelidir. Şehrin her yerine döşenen mobesalar oluşturulan tim tarafından gece-gündüz izlenmeli, dikkat çeken şüphelileri gerekli mercilere anında rapor etmelidir. Devleti yönetenler, il ve ilçelerde görev yapan mülki amirler, hakim ve savcılar vb dışında sivil-resmi herkesin telefonu hakim iznine gerek kalmadan hep dinlenmelidir.

Devlet, iç istihbarata önem vermeli, dış istihbarat ile bilgi akışı sağlamalıdır. Tabir yerindeyse ülkede kuş uçurtmamalıdır. Ohal'i vatandaş olarak iliklerimize kadar hissetmeliyiz.

Gördüğünüz gibi özel güvenlik konusunu ele almaya çalışırken iş döndü dolaştı güvenliğe geldi.  Hasılı derdimiz büyük. Allah  bu ülkeye, bu millete yardım etsin. 03.01.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde