Ana içeriğe atla

Mini anayasa değişikliğini nasıl değerlendirmeliyiz?

İdeal olmasa da  sistem değişikliği anlamına gelen kısmi anayasa değişikliği yapılması için en zor zamanda iktidar ve muhalefet bir araya gelerek anlaştıkları paketi meclisten geçirdiler. Şimdi kapıda referandum var, milletin hakemliğine gidilecek. Millet ne derse o olacak.

Kısmi anayasa değişikliklerine bakıldığı zaman seçilme yaşının 18'e indirilmesi, meclis üye sayısının 600'e çıkarılması tasvip ettiğim değişiklikler değildir. Devletin çift başlılıktan kurtulması, devlet kurumları arasındaki uyum, devletin hantallıktan kurtularak daha hızlı karar alabilme gibi durumları ise onay verdiğim değişiklikler olarak görmekteyim. Hele bir madde var ki, cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili seçiminin aynı gün yapılması başlı başına önemli bir değişikliktir. Daha önce bir yazımda değinmiştim.  Son bir kaç yıldır ortalama her iki yılda bir seçim yapar hale geldik. 2019 yılında cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve belediye seçimleri olmak üzere önümüze üç sandık gelecek. Gerekli değişikliğin yapılarak milletin önüne tek sandığın getirilmesini önermiştim. 

Aslında iki seçimin aynı günde yapılmasına belediye seçimlerini de eklemek lazım. Çünkü her bir seçim bizde kriz olarak karşımıza çıkıyor. Seçim dolayısıyla hükümetler radikal kararlar alamıyor, seçim çalışmaları görüntü ve ses kirliliğine sebebiyet veriyor. Yine her seçim hazineden çıkacak paralarla yapılıyor. Bu seçimlerde harcanan paralar hep milletin cebinden çıkacak. 

Devletin daha hızlı çalışması için gücün tek elde toplanması düşünülürken taşrada özellikle mahalli idarelerde küçük küçük yönetimler söz konusu. Büyükşehir Yasası ile birlikte ilçe ve belde belediye başkanlarına da ihtiyaç kalmaması gerekir. Halihazırda büyükşehir kapsamına alınmış ilçe belediye başkanları sadece temsili bir görev icra etmektedir. İmar, alt yapı, asfalt, su, itfaiye vb hizmetler büyükşehirin uhdesine verilmiş durumda. Bu durumda ilçe belediyelerine sadece ilçenin temizliğini alma görevi kalmaktadır. Tüm önemli görevleri yapan/yapacak olan büyükşehir belediyesi ilçenin çöpünü mü alamayacak? Pekala yeni bir planlama ile ilçe belediyeleri lağvedilerek ilçede hizmetleri yürütecek bir müdürlük ihdas edilebilir. Başta ilçe belediyelerinin kaldırılması ve yapılacak olan üç seçimin tek seçimde yapılması kararları da inşallah kısa zamanda ülke gündemine gelir. Konum esas anayasa değişikliği idi.

Anayasa paketine evet/hayır diyecek olanlar yazılı ve görsel medyada boy göstermeye başladı. Orta yerde bir sandık varsa mutlaka evet veya hayır diyecek olanlar vardır. Bu da doğaldır. Kimseye darılmaca ve gücenmece olmaz. Fakat bir partinin kararı benim garibime gitti. Bunu paylaşmadan geçemeyeceğim. Köklerinden çıkmış bir parti bu ülkede dört dönemdir iktidar. Kendisi iktidar olduğu takdirde yapamayacağı bir çok şeye imza atmış durumda. Bu durumu baba takdir edeceği yerde köstek olmaya hazırlanıyor. Savruldukça küçülmeye devam ediyor. Ne yapmak istiyor, kime göz kırpıyor? Anlayabilen varsa beri gelsin. Benim bildiğim  genelde evlat yoldan çıkar, baba onu yola getirmeye çalışırdı. Evlat ne kadar sendelerse bir gün mutlaka kendini bulur, baba ocağına geri dönerdi. Burada ise baba yoldan çıkmış durumda. Bu duruma ne denir? İçinden nasıl çıkılır? Yine anlayan varsa izah ederse sevinirim. Sanırım intihar etme durumudur bu. Böylesi  hareket de ancak üzüntü ve elem verir, saadet değil.


Mini paketin mutlaka suistimal edilecek yönleri olabilir. Çünkü yönetecek olan insandır. İnsan kötü olursa her kanun, her anayasa kötü olur. İyi olursa hepsi iyi olur. Yani iş insanda bitiyor. Kötü yönleri var diye karşı çıkmak hayatta hiç risk almamak demektir. Bu yüzden değişime evet demenin hayır olacağını düşünüyorum. 22/01/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde