Değerlendirmelerde ölçülebilir, hakkaniyete uygun bir ölçme
ve değerlendirme yöntemini yakalayamadık maalesef. Koyduğumuz her bir kriter
daha uygulanmadan sos veriyor. Herkesin kabul ettiği, kimsenin itiraz
edemeyeceği bir sistemi bulamadık.
20 sene okudum, 25 senedir
de öğretmen olarak çalışıyorum. Bu zaman zarfınca hemen hemen her alanda baş
döndüren değişiklikler oldu. Bir değişikliğin sonuçlarını görmeden yenisini
getirdik. Akşam yatıyoruz sabah yeni bir kriterle ya öğretmen alıyoruz, ya idareci
seçiyoruz, ya kamuya eleman istihdam ediyoruz, ya da öğrencilere verilecek not/puan sistemi
getiriyoruz. Gelen her bir kriterle yaptığımız ölçümler ise maalesef maşeri
vicdanı rahatlatmıyor, ya güldürüyor, ya üzüyor, ya da problemi örtüyor. Sorun
sistem ve yöntemlerde mi, yoksa kafamızda mı? Bence ilk önce buradan başlamamız
gerekiyor.
2016-2017 öğretim yılının ilk dönemi sona erdi. Doğru mu
yanlış mı, istatistikler nereden alındı bilmiyorum. Bu dönemde karne alan
17 milyon öğrenciden 9 milyona yakını takdir almış. Yani puan ortalaması
85 ve yukarısı demektir bu. 9 milyon takdir, her iki öğrenciden birisinin
takdir alması demektir. Teşekkür alan öğrenci sayısına ulaşamadım. Teşekkür
almak takdire göre daha kolay olduğuna göre öyle zannediyorum bir o kadarı da
teşekkür almış olmalı. Bu durumda zayıf ve başarısız öğrencimiz ya yoktur, ya
da devede kulak misalidir. Nereden bakarsan başarı yüzde yüz. Bu duruma gıpta
edilir, şapka çıkartılır, kıskananlar çatlasın demek lazım.
Bu başarı durumu öyle zannediyorum sadece bu öğretim yılına
ait değil. Geriye dönük bir inceleme yapıldığında üç aşağı, beş yukarı takdir
ve teşekkürün bol olduğu öğretim yılları çıkar karşımıza.
"Ne var bunda. Fazla not verilerek öğrenciler moral
motive olur, sanki cebinizden mi veriyorsunuz, yüksek puan TEOG'da yüzde 30,
LYS'de 12 etkilidir" şeklinde bir eleştiri gelebilir. Öğrenciyi motive
edecek normal ve makul nota itirazım olmaz, hatta eyvallah derim. Görüldüğü
gibi notlar anormal bir şekilde şişirilmiş sanki. Devlet şişirilmiş notlar için
özel okulları takibe ala dursun. Devlet okulları da not vermede özelleri pek
aratmıyor. Biri şişiriyor, diğeri ise hormon ilacı atıyor.
Be adam derdin ne? Amacın budamak mı? Bırak taze dimağlar
sevinsin denirse hayatta her şey güllük gülistanlık olacaksa, başka sınava tabi
tutulmayacaksa, bir şeyi bilmeden ve hak etmeden geçtiği belli olmayacaksa ben
de itiraz etmem. Yalancının mumu nasıl ki yatsıya kadar yanıyorsa bizim
verdiğimiz notların foyası her yıl YGS, LYS sınavlarında ve 3 yılda bir
sonuçlanan PISA'da (Uluslararası Eğitim Değerlendirme Testi) ortaya
çıkıyor. Maalesef PISA'da 72 ülkenin içerisinde 50.sıralardayız. Bu durumu
nasıl izah edeceğiz? Ya PISA'nın değerlendirmesinde bir sorun var, ya da bizim
not vermemizde. Sanırım hepimiz topu taca atıyoruz, problemi öteliyoruz. Çocuk
ileride virgülden sonra kaybedecekse müsebbibi ben olmayayım diye düşünüyoruz.
Hepimiz baba öğretmen oluyoruz. Zaten gerçek hakkını vermeye kalksan ne veliye,
ne öğrenciye, ne de bağlı bulunduğun yönetime derdini anlatabilirsin. İşin
garibi sapla samanı harmanlayarak gerçek başarılı öğrenciler arada kaynayıp
gidiyor. Başarılı çocuğun hakkı korunmuyor, çalışanın ve çalışmayanın aynı
kefeye konup başarılı olduğu bu sistemde maalesef düzenli çalışan öğrencileri
kaybedebiliriz. Yüksek notla birlikte öğrenci ve veli, çocuğunun gerçek durumunu
göremiyor. Bu yüzden tedbir alamıyor. Gördüğü zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Her şeyden geçtim. Bu çocuk yarın hayata atılınca
çalışmadan kazanılacağını, emek sarf etmeden başarının yakalanabileceğini
düşünecek. İnsanları değerlendirirken hakkaniyete uygun davranmayacak belki de.
Ne yapıp ne edip doğru ölçen teraziler ortaya koymamız gerekiyor. Terazimiz doğruluk
ve adalet dağıtsın. Bunun için veliler, öğrenciler, yöneticiler ve öğretmenler
aynı çizgide buluşmalı önce. Herkes durumuna razı olmalı. Şeriatın kestiği
parmak acımamalı/acıtmamalıdır. 23/01/2017
* 06/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder