Ana içeriğe atla

Trafiğin dokunulmazları

Şehir içi yolcu taşıma işi yapan dolmuşçuları konu edineceğim. Baştan söyleyeyim, görevini layıkıyla nizami bir şekilde yapıp evine ekmek götürenlere sözüm yok. Derdim kural tanımayan, nezaket ve incelikten nasibini almamış, şehirde yaşayan ama dağ kanunları uygulayan kişilerdir.

Kendisine belirlenmiş indirme-bindirme yerlerinde değil, istediği yerde durur, istediği yerden yolcu alır ve indirir. Trafiği tehlikeye sokacağım diye bir endişesi yok. Yolcu nerede isterse, kendi canı nerede isterse orada durur. Kimse bunlara laf edemez. Eğer laf ederse ağzının payını vermekle kalmaz. Allah'ın kendisine verdiği gücü, kuvveti, eli, kolu, ayağı ve dilini istediği şekilde kullanır. Gün görmedik küfürleri duyarsın. Kavganın her çeşidini görürsün. Denemesi bedava. Kazara böyle birine uymadığı kuraldan dolayı istersen bir uyar. Anandan doğduğuna, doğacağına pişman eder seni. Çünkü edepsizliği, terbiyesizliği, arsızlığı hak arama olarak görür. Asla hata yaptığını kabul etmez. Hata yapsa da suç bastırırcasına bağırır, çağırır. Şoför mahallinden inmişse bil ki kavga için iner. Karşı tarafın güçlü güçsüz olması önemli değil. Nasılsa kendini ve karşı tarafı tutacak, kavga etmesinin önüne geçecek kadar yolcu ve müşterisi vardır. Zaten kavga büyüyecek olsa yardımcıları aynı anda yığılır yanına. Çünkü bugün buna, yarın öbürüne. Böyle günde mesleki dayanışma olmayacak da ne zaman olacak?

O yüzden sen sen ol. Asla bir dolmuşçuya gözünün üstünde kaşın var deme. Çalıyı dolan daha iyi. Bırak onu kendi haline. O istediği yerde dursun, istediği zaman önüne sürsün, trafikte 'S' çizsin. Yeri geldiği zaman el kaldırmana rağmen seni iplemeyip içi boş olduğu halde geçip gitsin. Yeri  geldiği zaman aracının içini hınca hınç doldursun. İstediği şekilde hız yapsın. Canı istemezse yavaş yavaş gitsin. Çünkü istediği kadar yolcu çıkmamıştır. Ya da yangından mal kaçırır gibi sürsün. Çünkü ileriden yolcu kapması gerekiyor. Korna çalarsa yol vereceksin, seni uyarınca teşekkür ederim, bir daha olmaz diyeceksin. Araba sürerken istediği kadar telefonla konuşsun, bir taraftan da para üstü vermeye devam etsin. Bir defa o, çok kabiliyetli biridir. Aynı anda kaç işi birden yapar. Ondaki yetenek sende olmayınca sanırım kıskanıyorsun sen onu. Bir defa onun bilmediği tek şey araba sürmedir. Kolay kolay kaza yapmazlar. Çünkü onları gören kendine çekidüzen vermek durumundadır.

Hasılı onlar trafikte dokunulmazdır. İstediğini yapar. Kimse onlara karışamaz. Onlar istediğine had bildirir. Gerekirse bu uğurda ölümü bile göze alır. Hapse girmek ise onun için sefere çıkmak gibidir. Trafikte geçiş üstünlüğü olan ambulans ve itfaiye de bile yok onlardaki geçiş üstünlüğü ve kural tanımazlık.

Korktukları tek şey trafiğin onlara ceza kesmesidir. Şükür ki onu da hallettiler. Çünkü rutin kontrollerden haberleri olur, o anda fazla yolcu almazlar. Yolda trafik kontrolü varsa öndeki meslektaşı haberdar eder onu. Onlardaki iletişim ağı devlette yok. Polis nerede, neyin kontrolünü yapar, hepsinden aynı anda haberdar olurlar. O zaman kim tutar bunları. Tüm yollar, tüm duraklar onlarındır. Kim karışır onlara. Kazara biri had bildirmeye kalkarsa ona haddini bildirirler. Kaşınıyorum diyorsan istersen bir dene.

Allah şehrin ortasında güpegündüz dağ kanunlarını uygulayan, racon kesen böylesi trafik canavarlarından korusun. 09.01.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde