Ana içeriğe atla

Kar tatillerinin kime ne yararı var?

Aralık ayı sonundan başlayan kar tatillerinin yedincisini yaptık. Daha ne kadar yapacağımız meçhul. Son bir aydır hiçbir haftayı tamamlayamadık. Kah üç gün gittik, kah dört gün.

İlk kar tatillerinde kar tatili var mı derdik, şimdi artık okul var mı diye sormaya başladık. Tatil aralarında tatil havası içerisinde ne kadar verimli ders işlenir? Varın siz düşünün. Eğitim can çekişiyordu, artık yatalak oldu.

Tatillerin arasında sınavları yetiştirmeye çalışırken ufukta 15 tatili göründü. Okullar sınavları nasıl tamamlayacak, tamamlansa da ne kadar sağlıklı bir değerlendirme olacak? Çünkü bir güne yeterinden fazla sınav yapılmak zorunda. Haydi sınav yapıldı diyelim. Ya sınava katılamayan öğrenciler. Ara ki bulasın.

Eskiler "Ayvanın bol olduğu yılın kışı şiddetli geçer" derlerdi. Ne kadar test edildi bilmiyorum. Ama bu yıl ayvalar bol gerçekten. Son 30-40 yılın en şiddetli ve çetin kışı yaşanıyor. Bir aydır kar tatili dolayısıyla hiç beş gün okula gidilemedi. Yapılması gereken karne vermeyi, 15 tatilini bulmayı beklemeden sömestri tatil kararı verilmeliydi. Hatta bu yıla mahsus bu ara tatil biraz daha fazla yapılabilirdi. Hiç olmazsa herkes evinde barkında tatilini geçirirdi. Halihazırda kar tatili yapan öğrenci ve öğretmen sınav stresi ile tatilden de bir şey anlamıyor zaten. Madem ki yağan kar dolayısıyla yollarımızı açık tutamıyoruz, aciz kalıyoruz, kimse risk almak istemiyor. Hemen "Yoğun kar yağışı ve buzlanma nedeniyle bir gün süreli tatil kararı verilmiştir" kararlarına imza atılıyor.

Bu tatillerden kim memnun bir düşünelim. Bakmayın siz öğrencinin ve öğretmenin sevindiğine. Bu sevinen, birbirine bağlı iki grup sadece problemi ötelemektedir. Her tatille birlikte daha da bir rehavete kapılıyorlar. Sorunlar kartopu gibi büyüyor durmadan. Ya kantinciler? Bu adamlar bu şekil aralarda çalışma pozisyonu itibariyle nasıl evlerine ekmek götürecekler. Çalıştırdıkları elemanların parasını ödeyebilecekler. Servisçiler taşımadığı günlerin parasını alsa bir türlü, almasa bir türlü. Okulların demirbaşı yöneticiler ne durumda? Millet tatil yapıyor. Onlar okulu açık tutacak, yazışmalara bakacak, sınav programlarını güncelleyecek, kaloriferi dondurmayacak. Birileri evlerinde keyif çatarken yoğun kar ve buzlanmadan etkilenmeden okul bekleyen bu garibanlara hiçbir getirisi de yok maalesef.

Gerçekten ardı arkası kesilmeyecek bu kar tatillerinin kime ne faydası var? Kendilerini etkili ve yetkili gören sorumlular böylesi günlerde yolları açık tutamayacak da ne zaman tutacak? Tamam olduğundan fazla, arka arkasına yağıyor. Hepsine eyvallah! Madem beceremiyoruz, o makamlarda da oturmaya devam edeceğiz. Karla da mücadele edemiyoruz. Bari tatili öne çekin, böyle bir tasarrufta bulunun. Herkes önünü görsün. 11/01/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde