Ana içeriğe atla

Proje çöplüğü

Okullarda yapılan şiir, kompozisyon resim vb yarışmaların yerini son yıllarda daha çok projeler almaya başladı. Denetime gelen müfettişinden yetkililere varıncaya kadar ilk sordukları "Kaç projeniz var, hangi alanda" sorularıyla muhatap olunur oldu. Şimdi projesiz okul yok gibi neredeyse. Her okulda bir yarıştır gidiyor. Bazı okullarda başlatılan projenin sayısı belli bile değil.

Bu kadar proje ile sonuçta bir amaç elde edinilmiş midir? İşte orası muamma. Çünkü her bir projeye büyük ümitler bağlanır, heyecanla başlanır, amaca ulaşılamadan bir başka projeye geçilir. Çünkü ya uygulama imkanı bulunamamıştır, ya projeye sahip çıkan olmamıştır, ya projenin mantığı benimsenmemiş/kavratılmamış,  ya iş ve ders yoğunluğundan uygulanamamış ya da yeni konan bir projeye yönler çevrildiği için başlatılan projeler akim kalmıştır. Hasılı okullarımız proje çöplüğüne döndü dense yeridir.

Büyük umutlar bağlanarak başlatılan projeler iyi takip edilemediğinden kağıt üzerinde başlatılan bu projeler kağıt üzerinde bitirilerek okul arşivlerindeki yerini alır. Neden mi? Çünkü "Türk gibi başla, Alman gibi bitir" sözünün birinci kısmı yerine getirilir, ikinci kısmı ise es geçilir.

Planlı olmak, belirli bir hedefe doğru yol almak güzeldir. Fakat sonuca gidemiyoruz. Çünkü maymun iştahlıyız. Ayrıca başlattığımız projede samimi olmak gerekiyor. Projeler bir sorunu çözmek veya bir ihtiyacı gidermek için uygulanmaya konmalıdır. Bizde projeler genellikle dostlar alışverişte görsün türünden başlanır, show amacı güdülür. İyi bir reklamı yapılır. Sonuç, maalesef sıfır elde var sıfır oluyor.

Okullarda mutlaka projeler olmalı. Projeler her okulun bünyesine uygun ve uygulanabilir olmalıdır, okulun tüm paydaşlarını projeye katabilmek gerekiyor. Ismarlama projeler olmamalıdır. Öğrencilere heyecan katabilmelidir. Bir projede sonuca ulaşmadan aksayan yönleri revize ederek ısrarla  yola devam edilmelidir. Okullar proje üstüne proje ile boğulmamalıdır. Projeler kağıt üzerinde kalmamalıdır. Projeyi uygulamak için zaman ayarlanmalıdır, takibi yapılmalıdır. Her şeyden önce projeyi başlatanlar ilk önce kendileri bu projeye inanmalıdırlar. 35-40 saati bulan bir ders yükü ile 10'ar dakikadan ibaret teneffüs ortamı ile projeler geliştirilemez ve uygulanamaz. Yarış atı haline dönüştürülen sınav sistemleri ile bu ülkede hiçbir projeden verim elde edilemez. Çünkü okula servisle gelip servisle giden, ders bitiminden sonra soluğu etüt merkezinde alan, akşam eve gelince yardımcı kaynaktan test çözmekten ibaret olan rutin okul hayatında projeler hep ölü doğar. AB projeleri çerçevesinde yapılan projeler de aynı kapsam içerisinde değerlendirilebilir. Sadece yapmış olmak için yapılır, birkaç kişi yurt dışına gider gelir, okulun duvarlarında boy boy afişlerle övünülür. Sonra o da arşivdeki yerini alır.

Projelerden verim elde edilmek isteniyorsa sınav odaklı bir öğretimden vazgeçilmelidir, haftalık ders yükü azaltılmalıdır. Hafta içi veya hafta sonu okul veya etüt merkezlerinde yapılan takviye dersler yapılmamalıdır. Yani öğrenciye boş zaman ortaya çıkarılmalıdır. Öğrenci ben ne olacağım endişesinden kurtarılmalıdır. Öğrenci öğrendiği bilgiyi hazmede hazmede öğrenmelidir. Sosyal hayatın içinden koparılmamalıdır. Ders dışında yükü azalan öğrenci ister istemez projelere yönelecektir. Yok bu sınav sistemi ve takviye dersler devam edecekse hiç olmazsa yılın belli bir ayı proje ayına ayrılabilir. Okul tüm bileşenleriyle bu ayı projeyi uygulamaya ayırabilir. Yoksa daha biz kağıt üzerinde çok projeler üretiriz, başka da bir işe yaramaz. 15/01/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde