Ana içeriğe atla

Aramızdaki tartışmalı dini konuları çözmenin yolu **

Günümüzde yapılan TV programlarının ve güncel muhabbetlerin ortak konusu, din alanına giren tartışmalı konulardır. Yetkili, yetkisiz herkes konuşur. Konuşa konuşa, tartışa tartışa konuşacak takadımız kalmaz. Yine de hiçbir mesele vuzuha kavuşamadığı gibi beraberinde yeni tartışma konuları ortaya çıkarırız. Kan gövdeyi  götürse de bizim gündemimiz tam hız devam eder.

Muhabbetine başlayıp çoğu zaman hararetli tartışarak, bağırıp çağırarak terk ettiğimiz bu meseleler bir gün çözüme kavuşursa ne yapacağız, bizim için hayat nasıl devam eder bilemem. Herhalde hayat çekilmez olur. Çünkü dinin muhabbetini seviyoruz, kutuplaşma ise zaten bizim işimiz. En nefret ettiğimiz şey ise birlik ve beraberlik.

Bir ve beraber olmaktan nefret etsek de dini konularda aramızdaki tartışmalı konuları çözmek için ne yapılmalıdır? Bunun üzerine kafa yormaya çalışacağım. İşin ehli olmayanlar konuşmasın, sadece ehli konuşsun, bu meseleler çözülür diyeceğim ama. Bu da çok iddialı bir cümle olur. Zira bizde uzmanları da bir araya gelip anlaşamazlar. O zaman ne yapalım? En iyisi uzmanlardan oluşan komisyon veya kurullar kuralım, tartışmalı konuları kendi aralarında enine boyuna irdeleyip kamuoyuna bir rapor şeklinde açıklasınlar. Aralarından seçtikleri sözcüleri de basın, medya, TV aracılığıyla halkı bilgilendirsin. Uzmanlar kimlerden oluşsun denebilir? Bugün Türkiye'de İlahiyat Fakülteleri var. Sayıları sanırım 100'e yaklaşmıştır. Çoğunluğu İlahiyat Fakültesi hocalarından olmak üzere bir üst kurul oluşturulur. Bu kurulun altında fıkıh, tefsir, kelam, felsefe, sosyoloji, tasavvuf vb komisyonlar kurulur. Yine bu komisyon üyeleri de çoğunluğu İlahiyat Fakültelerinden seçilir. Kurul, Türkiye ve İslam dünyasındaki tartışmalı konuları belirler. Kurulun altında kurulan fıkıh, kelam, felsefe, sosyoloji, tefsir vb komisyonlarına konuları havale eder. Komisyon konuyu enine boyuna inceler, geçmiş görüşleri gözden geçirir ve görüşünü açıklar.

Kurul ve komisyonlar, mevcut problemleri çözüme kavuşturmakla beraber, çıkması muhtemel yeni konular üzerinde de çalışır. İcma ile karar alamazlarsa da çoğunluğun görüşü olarak görüş serdedebilirler. Kurul ve komisyonlar aylık rutin, acil durumlarda ise hemen toplanabilmelidir. Çözüme kavuşmayan meseleler diğer ay görüşülecek şekilde ötelenebilir. Ortak kanaat ortaya çıkmazsa bu konuda birden fazla farklı görüş olduğu ifade edilir. Görüşler açıklanır.

Başta tartışmalı konular olmak üzere her konuda daha önce verilmiş fetva, bildirilmiş görüş var. Bunlar kitaplarda yazılı şeklinde bir eleştiri dile getirilebilir. Böyle bir eleştiriye ben, "Zamanın değişmesiyle hükümler değişir" Mecelle kaidesini hatırlatmak isterim. Benim anlatmak istediğim yaşayan hukuk olsun. Nasıl ki bugün mer'i olan hukukta adam öldürmenin cezası kanunla belli iken hakim her zanlıyı yeniden yargılıyor. Senin ne kadar yatacağın kanunla belli demiyor. Sanığın suçu işlerken iyi hali, suçta tahrik unsuru vb göz önünde bulundurup yeniden karar veriyorsa kurulacak komisyonlar da geçmişten bağını kesmeden Kur'an, sünnet çerçevesinde kararı güncelleyebilmelidir. Kararı güncellerken de görüşlerinde ortak akıl hakim olmalıdır. Bilmem anlatabildim mi? 19/01/2017

20/01/2017 tarihinde kahta söz gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde