Ana içeriğe atla

Şehirlerin Kimliği *

İşyeri tabelaları dikkatimi çeker ve kendi kendime beyin jimnastiği yaparım:

-Tabelalarda bir estetik ve renk uyumu var mı? Büyüklüğü, işletmenin büyüklüğüyle orantılı mı? Tabela, görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor mu?

-Tabelada yazılan ile içeride satılanlar örtüşüyor mu? Yani ismi ile müsemma mı?

-Tabeladaki yazılanlar TDK'nin yazım ve imla kurallarına uymuş mu?

-Tabeladaki tanıtım yazıları Türkçe mi? 

Estetik ve renk uyumundan pek anlamasam da bazı tabelaların sırıttığını düşünürüm.

Hepsi olmasa da bir kısım tabela, dini, cemaatimsi ve ideolojik bir anlam çağrıştırıyor. Bazı tabeladan, içeride ne satıldığını anlayamıyorum. Bir diğer husus, her geçen gün tabelalarda, Türkçesine kibrit suyu dökülmüş gibi yabancı isimler boy göstermeye başladı. Vatandaş “Süt Çiftliği” yerine “Milk Farm” yazdırmayı tercih ediyor. Tabelaya “Süt Çiftliği” yazdırsa ölür sanki. Niye böyle bir isme gereksinim duyuluyor? Hava atmak mı isteniyor? Bir aşağılık kompleks hali mi yaşanıyor? Çoğu tabelalarda TDK’ye göre yanlış kabul edilen yazımlar var. Mesela çoğu çiğ köfte satılan işyerlerinde “… Çiğköftecisi” şeklinde yanlış yazılıyor. Halbuki çiğ köfte veya çiğ köfteci ayrı yazılıyor TDK’ye göre. Ne fark eder, asıl olan ne satıldığının anlaşılması değil mi diyebilirsiniz. Bunda haklı da olabilirsiniz. Fakat göz aşinalığı, ardından belleğe yerleşecek şekilde böyle yanlış yazılıma ben sıcak bakmıyorum. Düşüncenize, çocuğunuza sınavda içerisinde çiğ köfte geçen, “Aşağıdaki birleşik kelimelerden hangisinin yazımı yanlıştır” sorusu soruldu. Çocuğunuzun sınavda; mahalle, cadde ve sokakta sürekli gördüğü çiğ köftecinin tabelası gözünün önüne gelecek ve çiğ köfte bitişik yazılmalı diyerek bu seçeneği kolayca eleyecek. Ki zaman zaman böyle sorular çocukların karşısına çıkabiliyor.

Bildiğim kadarıyla tabelalarda esnaf kendi başına buyruk hareket etmiyor. Tabelanın mutlaka belediyenin ilgili biriminin onayından geçmesi gerekir. Belediye yetkilisi böyle bir yanlışa nasıl izin verir, çok anlamış değilim. Bence yazım yanlışı varsa bu tür tabelaların kaldırılarak yerine doğrusunun asılması sağlanmalıdır. Yanlışların önüne geçmek için belediyelerde tabelalar yazım ve imla yönünde de incelenmelidir. Yazı, tabelacıya ne şekilde gideceği belirtilmelidir.

Aynı şekilde tabelalara bir İngilizce yazma modası var. Türkçesi yoksa yazılsın ama Türkçesi varken yabancı dilden yazmak neyin nesi? Bunu da anlamış değilim. Diyelim ki esnaf özenti gereği böyle bir ismi uygun gördü. Bu tabelaya nasıl onay verilir? Reddedilip git, Türkçe bir isimle gel, denmeli.

Tabelaların şekli, görüntü, hangi dilde yazıldığı, yazının doğru ya da yanlış yazıldığı sizin için önemli olmayabilir. Bana göre tabelalar, tabelanın düzeni, şehrin mimari yapısı, şehrin konumlandığı yer, cadde, sokak ve kaldırımları, trafiği ve kodu, temizliği, halkın giyim-kuşamı, aksanı, görgü ve göreneği, iklimi, yer şekilleri, tarihi eserleri, o şehirde yetişenler, üretilenler vs. o şehrin kimliğidir. Bu kimliği de doğal olmayan yollarla da değiştirmeye hakkımız olmadığını düşünürüm.

Sözün özü, işyerlerinin tabelalarında bir düzen olmalı, reklam panoları gelip geçeni rahatsız etmemeli, görenin ihtiyacını karşıladığı kadar seyir zevki de vermeli, yazım yanlışı yapılmamalı. Burada şehrin yöneticileri, valilere ve belediye başkanlarına büyük görev düşüyor.

* 08/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde