Eğitim
ve öğretimimiz bu milletin ve devletin milli bir meselesidir. O yüzden
maarifimizin başında milli ifadesi yer alır. Devlet ve millet, maarifimizin iyi
olmasını ister. Bunun için her gelen hükümet eğitim ve öğretime el atar. Kimi
radikal kararlar alır kimi de vaziyeti idare eder. Ama hiçbir hükümet eğitim ve
öğretime ve okullara bugüne kadar bigane kalmadı. Sürekli sistem değişikliğine
gidilir ve merkezi sınav sistemleriyle oynanır. Her hükümet zamanında olmasa da
çoğu zaman yeni okul türleri açılarak eğitim ve öğretimde çıta yükseltilmek
istenir ve okullara, bazı okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik
yaklaşır. Hepsinin bilinçaltında ve icraatlarında ideal gençlik yetiştirme
anlayışı vardır.
Maarifimizin
başında millilik var ama nedense milli bir eğitim politikamız yok. Her gelen
hükümetin millilik anlayışı da farklıdır. Bunu da kendilerinin açtıkları
veya bir projeye dönüştürdükleri okullara yaptıkları muameleden, söylem ve
icraatlarından, Talim Terbiyeye yön vermelerinden, ders kitaplarında yaptıkları
ilave ve çıkarmalardan, öğretim programları ve müfredat değişikliklerinden,
koydukları seçmeli derslerden, belli kilit noktalara yaptıkları atamalardan
anlayabiliyoruz.
Köy
Enstitüleri ve öğretmen liseleri ve İHL'ler bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış,
milletin ihtiyacını gidermiş, toplumun her kesiminde olmasa da belli bir
kesiminde karşılığı olan okullardır. Bu okullara milli ve bize özgü
yaklaşılmaktan ve daha ileriye taşımaktan ziyade hükümetler, ideolojik
yaklaşmışlar, belli bir misyon yüklemişler, buraları arka bahçeleri ve oy
deposu olarak görmüşler. Bundan dolayıdır ki bu iki okul türü diğer okul
türleri arasında farklı bir yere konmuş ve her devirde tartışılır olmuştur.
Kimi kapatma, kapatamıyorsa biçip budamayı ve önüne engeller çıkarmak, kimi de
bu okul türlerinin sayısını çoğaltmak için çaba göstermiştir. Nitekim belli bir
zihniyetin kalesi ve oy deposu kabul edilen Köy Enstitüleri kapatılarak mevcut
okullar öğretmen okullarına dönüştürülmüş. İHL'ler de her gelen iktidarın
sınandığı okullar olmuştur. Öyle zaman gelmiştir ki bu okullar kapatılmaktan
beter edilmiş, kolu kanadı kırılmıştır. Öyle zamanlar da gelmiştir ki bu
okullar, kaliteyi düşürme ve kaliteyi yakalayamama riskine rağmen mantar gibi
çoğaltılmıştır. Bu okulları kapatmaya çalışanlar da sayılarını çoğalmaya
çalışanlar da aslında olaya hep ideolojik yaklaşmışlardır. Her iki zihniyet de
bu ideolojik yaklaşımdan faydalanma yoluna gitmiştir. Aslında eğitimde
açmazımız ve en büyük sorunumuz okul türleri arasında ayrım yapmak, onlara öz
evlat veya üvey evlat muamelesi yapmak ve bu okulları kendi hallerine
bırakmamaktır.
Köy
Enstitüleri ve sonradan dönüştürülen öğretmen liseleri kapatıldı. Üzerinde
durmaya gerek yok. İHL'ler de 2012 yılından itibaren İHO'larla birlikte
çoğaltıldıkça çoğaltıldı. Okul sayısında doyuma ulaşılınca, son yıllarda adına
ister nitelikli ister sınavlı ister başarılı ister gözde ister gelecek vadeden
okullar densin, bu okullar proje okul kapsamına alındı ve şimdi bu okullar
revaçta. Proje adına bu okulların ne ürettiği bilinmese de farklı okul
türlerinde son yıllarda proje okulu olma ve açma yarışı var. Sanırım bütün
umutlar bu proje okullarına bağlandı. Bugün bu okullara öz okul, diğerlerine
üvey okul şeklinde bir bakışın olduğu sezilmektedir.
Proje
okulları olsun olmaya. Çok da karşı değilim. İçime sinmeyen, proje okullarının
sayısının artırılması, hep başarılı okulların bu kapsama alınması ve bu
okulların her öğretmen ve idareciye açık olmaması. Madem proje okulları olacak.
Niçin kenarda ve köşede başarısını bir türlü ispatlayamamış okul türleri proje
okul kapsamına alınmaz? Bir gün adı sanı duyulmamış bir okul proje okul
kapsamına alınır da seçerek alınan öğretmen ve idarecinin elinde bu okullar,
başarılı okullar seviyesine yükselirse, bilin ki o idareci ve öğretmenlerin
ellerinden öpeceğim. Hep başarılı okullar bu kapsama alındığına göre çok emek
sarf etmeden başarılı olma ve hazıra konma anlayışının olduğu gözlerden
kaçmamaktadır. Diyelim ki bundan amaç, bu başarılı okulların mevcut başarısını
korumak ve daha iyiye götürmek murat ediliyor. Buna da tamam diyelim. O zaman
bu başarılı okullarda her öğretmen ve idareci niçin görev yapmasın? Niçin
karpuz seçer gibi idareci ve öğretmen seçiyoruz? Amaç, başarılı okullara,
başarılı öğretmen ve idareci isteniyorsa; bunun yolu, bir zamanlar Anadolu
liselerine öğretmen seçimi gibi istekliler arasında yazılı sınav yapmaktır.
Sınavda başarılı olan öğretmen ve yöneticiler, bu okullarda belli bir süre
görev yapmak için tercihte bulunsun. Belli bir yılın sonrasında bu proje
öğretmenleri yeniden sınava tabi tutulsun. Burada, böyle bir sınavla bu
okullara her zihniyetten öğretmen gelir, maazallah denirse; proje okul
yöneticileri, çalışacakları öğretmenlerde sınav kriteri arasın. Herhalde bu
yol, ideolojik yaklaşmanın ve öğretmenler arasında ayrım yapmanın önüne geçer.
Hasılı,
hangi okul türü olursa olsun, okul türleri ve okullar bu milletin okullarıdır. Hepsinin
misyonu ayrıdır. Bunları ellerimizle özene bezene büyütmemiz ve bunların başarılarıyla
övünmemiz lazım. Bunun yolu da bu okulların uzun soluklu olması ve
kurumsallaşmaları için okul türlerine ve okullara ideolojik yaklaşmamaktır.
Hangi okul türü olursa olsun, onları, misyonları ve amaçlarıyla diğer okullar
gibi kendi haline bırakmaktır. Birini öne çıkarmayalım, diğerini de geriye
itmeyelim. Birine öz, diğerine üvey evlat muamelesi yapmayalım. Unutmayalım ki
kardeşler arasındaki çoğu huzursuzluğun temelinde, anne ve babanın çocukları
arasında yaptıkları ayrım yatar. Eğitim ve öğretimimizde milliliği esas
alacaksak ve ilerleme kat edeceksek, okulları normal akışına bırakalım.
Göreceksiniz, bir arpa boyu yol almayan maarifimiz harekete geçmek için yerinden
kıpırdayacaktır.
* 20/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder