Ana içeriğe atla

Birliklerinde Dirlik Görmediğimiz Bizden Görünenler *

Arap Birliği, yaptığı toplantıda Türkiye'nin Afrin operasyonuna karşı çıktığını, Türk askerinin Afrin'den çıkması gerektiğini ele almış ve Afrin'de bulunmasından dolayı Türkiye'yi kınamayı düşünüyorlarmış. Şaşırdım mı bu Arap Liginin yaptığına? Hiç şaşırmadım. Çünkü bugüne kadar ne beni, ne İslam dünyasını hiç şaşırtmadılar. Dün ne iseler, bugün de o. Bulundukları yerde otlanıyorlar hep.

Hiçbir zaman yaralı parmağa işlemedikleri, dik bir duruş sergilemedikleri gibi mazlumun yanında da yer almadılar. Değişmeyen karakterlerini ortaya koymuşlar yine. Gündemlerinde ne Müslüman oldu, ne de İslam dünyası. Mazlumun yanında kendileri olup Allah'a kul olacakları yerde hep güce taptılar. Hep gücün maskarası ve piyonu idiler zaten. Dün puta tapıyorlardı, bugün de güce tapıyorlar. Rezillik ve pespayeleri paçalarından akıyor. Utanmadan “adamız, insanız” diye ortalıkta geziniyorlar. Bu iş, kan ile olsaydı hep mazlumun yanında olan, aynı kanı taşıyan Hz Muhammed'in yolundan giderlerdi. Bir karakter, bir duruş, bir cibilliyet meselesi bu! Bunlarda olmayan şey yani! Bunlar, taşısa taşısa ancak Ebu Lehep ve Ebu Cehil'in kanını taşır.

Azıcık utanmaları olsa "Yahu biz ne yapıyoruz? Suriye'nin bir yarısını ABD, diğer yarısını Rusya işgal etmiş, gitmeyecek şekilde yayılmacılıklarına devam ederken bizim Türkiye'ye ‘Askerlerini Afrin’den çek’ dememiz şık olmaz, en azından sessiz kalalım" derlerdi. ABD'ye "Çek elini Suriye'den," Rusya'ya "Defol git buradan," Esed'e "İslam diyarını ne hale getirdin, elin kanlı senin, sen bulunmaz Hint kumaşı değilsin, sen gitmediğin müddetçe Suriye'de kan durmayacak,  başka denen Şam’ı ne hale getirdin" demeleri için biraz omurga gerekiyor. Yani bunlarda olmayan şeydir omurgalı olmak.  Zaten olsaydı Esed'e ekonomik ve siyasi yaptırım uygular, onu yaşatmazlardı, O da  çeker giderdi. ABD'si, Rusya'sı Suriye'ye giremezdi. Tek yaptıkları Batı’nın ve ABD’nin iki dudağından çıkacak emirleri uygulamak. Başka da bir halta yaramıyorlar zaten. Ortadoğu’da akan kanın finansörü olmaktan başka yedikleri bir herze yok. Küffara karşı merhametli, Müslüman’a karşı aslan kesilen korkusuz korkaklık yaptıkları! Zaten bir güçleri olsaydı küçücük İsrail’e karşı altı gün savaşlarında boyunlarının ölçüsünü almazlar, aralarında çıbanbaşını yaşatmazlardı. Sayelerinde İsrail yaşıyor, hem de bey gibi. Çünkü İsrail’e görünürde düşman, ama alttan alta yaşaması için oksijen pompalıyorlar.

Sonuç olarak Ortadoğu’da akan kanın mümessili ne ABD, ne Rusya, ne de Batı’dır; Arap ülkelerinin başına çöreklenmiş bu kukla, bu uşak, bu emir eri liderlerdir. Adlarında olduğu gibi bunlarda birlik olsaydı, onurlarıyla hareket eder, başkası bu bölgelerde cirit atamaz, at koşturamazdı. Varlık sebebi olan efendilerine hizmettir tek yaptıkları. Elebaşları da mukaddes belde olan Mekke ve Medine’yi işgal etmiş Suudi hanedanıdır. İslam dünyası, hiç sağda solda düşman falan aramasın. Düşman; saraylarda yaşayan, keyif süren ve Lale Devri gibi hüküm süren içlerindeki beyinsizlerdir. Yazıklar olsun bizden bildiğimiz, ama ensemizde boza pişirmekten başka bir hünerleri olmayan dış güçlerin kuklası içimizdeki valilerine! İsimleri de Arap Birliği’miş! Batsın sizin birliğiniz! Sayenizde İslam dünyası kan ve gözyaşından başka dirlik mi gördü? Yuh olsun size!



* 23/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde