Ana içeriğe atla

Korkaklar Kalabalık Yerde Horozlanır

Siz hiç kimsenin olmadığı tenha bir yerde iki kişinin birbiriyle itiş-kakış olduğunu, birbirine bağırdığını, birbirinin üzerine yürüdüğünü, birbirine küfrettiğini gördünüz mü? Görmemişsinizdir. Gördüyseniz de çok nadirdir. Çok tenha yerde kavga eden, bir başkasının haberi olmasın, sorunumuzu kimsenin olmadığı yerde halledelim, başkasını rahatsız etmeyelim, daha fazla rezil olmayayım şeklinde düşünür.

Topluluk içerisinde kavga etmeyi, bağırıp çağırmayı, küfürlü konuşmayı ancak korkaklar yapar. Niçin böyle bir yol izlerler? Çünkü aralayacak  veya araya girecek olur diye hümerir, birbirlerinin üzerine yürürler. Hele bir de araya girip sakinleştirmeye çalışan olursa el-kol, ayak sallamalar, gün görmedik laf ve hakaretler ardı ardına sıralanır. Ozanların atışması gibi küfürler havada uçuşur. Sen araya girdikçe, elinle tuttukça yumruk sallamaya çalışır. Sanırsın ki bu adamı yiyecek? Aracılar, "Öyle mi? Buyrun kozunuzu paylaşın" deyip aradan çekilse ses tonları düşer, alttan almaya başlarlar. Çünkü pabuç pahalıdır. 

Böylesi korkak kişileri insan yoğunluğunun olduğu çarşı-pazarlarda, eğlence yerlerinde, okul bahçesi ve sınıflarda çokça görürsünüz. İnsanlık bende kalsın deyip araya giren oldukça hümerir de hümerir. Bunlar korkaktır ama çok akıllıdır, canları da çok kıymetlidir. Nerede kavga edeceğini bilir. Nasılsa birileri araya girer, eşek değiller ya! 

Bugün gördüm böylesi atışmayı. Biri, diğerine kızıp bağırırken ve küfrederken gördüm. Birinin sesi yüksek çıkarken diğeri sessiz bir şekilde çekip gidiyordu. Onun sessizliğinden diğeri cesaret alarak daha fazla bağırmaya başladı. Oradan geçenler, "durun" demeye kalmadı. Sessiz olan hümermeye, o da diğeri gibi bağırmaya başladı. Orta yerde aralamak için aracılar çoğalınca atışanlar yerinde tutulma, ele avuca sığmaz birer cengaver olup çıkıverdiler. Kenarda biraz seyrettim bunları. Sonra çekip gittim. Maalesef ramak kalan bir kavgayı görmemi bir aracı ekibi daha engellemiş oldu.  06.04.2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde