Ana içeriğe atla

Bu Kadar İnsan Aynı Hatayı Yapar mı?


Resimde gördüğünüz kalabalık, ağır kusurdan dolayı araç muayenesinden geçemeyenlerin Şoförler ve Nakliyeciler Odasında oluşturduğu kuyruktan bir enstantane. Azalmış hali. Sağda gördüğünüz ise ağır kusur damgası yemiş suç aleti eski plakalar. Daha doğrusu düşmesin diye plakanın üzerine yapılan vidalar araç sahiplerinin başına bela olmuş durumda. Çalışanların sağı-solu ve yerler üst üste istiflenmiş eski plakalarla dolu. 


Eski plakasını getirmediği için geri dönenler, araç muayenesine gitmeden önce vidalı plakasını değiştirmek isteyenlerden trafik tescilden yazı getirmesi için geri gönderilenler, TÜVTÜRK'ün verdiği ağır kusurlu evrakının fotokopisini çektirmeden gelenler ise bekleşenler arasında hareketli olanlar. Anlaşılan araç sahiplerinin ekseriyetinin yolu, ya aracı muayeneden geçemeyince ya da muayeneye gitmeden önce Şoförler Odasına düşecek ve böylece bu odanın ne iş yaptığını bizzat iş üzerinde görecek. Bedeli de sudan ucuz dense yeridir. Beheri 17 lira. Anlayacağınız iş o kadar ciddi. Plakanın maliyeti kuruşu kuruşuna hesaplanmış, düz hesap 20 olsun denmemiş. Buna dense dense devlet ciddiyeti denir. Devlet dediğin vatandaşına, çalışanına aynı zamanda iş bulan demektir. Zaten Anayasamızda da yeri var bunun. Bu, sosyal devletin bir gereği aynı zamanda. Düşünün ki devlet, yeni bir yönetmelikle plakalarda vida olmayacak kuralı koymasaydı bu oda sinek avlayacak, çalışanına iş veremeyecek, işgörenin maaşını karşılamayacak duruma düşecekti. Devlet dediğin aynı zamanda katma değer üretendir. Dünya döndüğüne göre insanların da sabit kalmaması gerekiyor. Madem ki araba gibi bir nimetten faydalanıyorlar, bunun külfetini de çekmeliler. Bir an için düşünelim...Devlet çıkardığı yönetmeliği ara ara değiştirmese odalar ne iş yapacak? Araç muayene istasyonları mevzuat gereği aracı geri göndermese sanayilerimiz ne yiyip ne içecekti? Daha kimler ekmek yemiyor ki! Say say bitmez. Sonra her muayeneye gelen ilk muayenede işini halletse istasyon ne iş yapacak? Yine devlet , vatandaşını oyalayan kimse olmalıdır. Şimdi vatandaş gittiği her yerde işini birden bitirse gidip ne iş yapacak? Ya birinin dedikodusunu yapıp günaha girecek, ya da boş durmaktan kavga edecek. vatandaşın bir yerlerde beklemesini de hayra yormak lazım. Yine devlet vatandaşını düşünüyor. Ya yönetmeliği ilk çıkardığı zaman muayene tarihi gelmese bile her araç sahibi plakasını hemen değiştirecek deseydi... Ama demedi, demez. Çünkü günübirlik devlet yönetilmez. Sonra bu kadar kusur da arabalarda olsun. Yoksa nazar değeriz.


İçinizden bu da kusur mu? Yaptırmam diyen olursa ya da plakasının üzerinde değişiklik yapan olursa, ya da eski vidalı plakasını değiştirmemek üzere inatlaşan varsa devlet bunu da düşünmüş: 412 lira ceza verecek. Meblağa dikkat ederseniz 415 demiyor, 412 lira diyor. Yine burada düz hesap 415 yapalım demiyor. İşte buna devlet ciddiyeti diyoruz biz. Devlet dediğin vatandaşına iş bulacak, iş çıkaracak. Beni de diğer vatandaşlarından ayırmadı. Zira bana da iş buldu. Yoksa bu bahar günü ben ne iş yapacaktım? İki defa araç muayenesine gideceğim, Şoförler Odasını ziyaret edeceğim, diğer başka ağır kusurlar varsa sanayi esnafına uğrayacağım. Herkesi karınca kararınca gönülleyeceğim. Yok ben bu kadarına katlanamam diyorsanız sizi tutan mı var? Çekin gidin başka memlekete demek düşer bana.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde