Ana içeriğe atla

Öğretmen Kadar Başınıza Taş Düşsün!

Gün geçmiyor ki yurdun herhangi bir okulunda öğretmenle ilgili bir haber çıkmasın. Önceleri öğrencisini döven öğretmen işlenir, dönüp dönüp tekrar gösterilirdi ekranlarda. Şimdilerde öğretmene atılan dayak, yaralama ve öldürme revaçta. Ekranlarda fazla yer kaplamıyor ve çok tepki de çekmiyor. Haberlerin arasına sıkıştırılıp geçiştiriliyor. "Belki de iyi oldu, bu öğretmenlere haddinin bildirmek gerekiyor" deniyor geri planda. Çünkü çoğumuzun bilinçaltında suçlu öğretmen psikolojisi yatıyor.

Son vukuat Bursa'da bir ilköğretim okulunda polis olan bir veli tarafından okulun müdiresi ve yardımcısı kurşunlara hedef oluyor. Hem de okulda öğrenci varken, koridorda öğrencilerin gözü önünde yapıyor rezilliğini, güya bizi korumakla mükellef bir polis. Emniyet teşkilatının yüz karası dense yeridir. Polislerin genelini tenzih ederim.

Okullar artık herkesin uğrak yeri oldu. Canı sıkılan okula uğrayıp hıncını idareci ve öğretmenden alıyor. En hafifi şiddete maruz kalmak şeklinde cereyan ediyor. Öğretmenler "Şiddete hayır" deseler de, yetkililer tedbir alsın diye serzenişte bulunsalar da eğitimciye yönelik şiddet hız kesmeden devam edeceğe benziyor. Bugün öğretmenler her kesimden şu hikayede geçen tavşanın gördüğü muameleyi görüyor: “Ormanın kralı aslan, günlük içtima yaparmış. İçtima için gelen tavşanı her gün dövermiş; nerede senin kravatın diye. Bu dayak atma  her gün devam edermiş. Aslanın yardımcıları ‘Efendim, hep aynı gerekçe ile dövüyorsunuz. Dövmek için başka bir gerekçe bulsanız artık’ demişler. Aslan, ‘Yarın gelince sigara almaya gönderelim” demiş. ‘Efendim! İyi de sigara yüzünden nasıl döveceksiniz’ dediklerinde aslan, ‘Parayı veririz, sigara al gel diye. Filtreli alırsa niçin filtresiz almadın, der döveriz; filtresiz alır gelirse niçin filtreli almadın der, yine döveriz’ demiş.  Ertesi gün tavşan gelince, ‘Gel buraya! Al şu parayı! Git bir paket sigara al gel bana!’ demiş. Tavşan parayı alıp giderken geriye dönüp ‘Efendim, sigaranız filtreli mi olacak, yoksa filtresiz mi’ deyince aslan yanına çağırmış. ‘Gel lan buraya! Nerede senin kravatın’ diyerek tavşanı yine pat-çat dövmeye başlamış.” (Anadolu’da Bugün gazetesi)

Bugün öğretmenlere uygulanan muamele, dayak ve şiddeti de geçti. Artık ya silahla yaralanıyor veya öldürülüyor. Yaralama ve öldürmeler artarsa bu mesleği icra edenler, “Şiddet yine en iyisiymiş, en azından yaşamaya devam ediyorsun, bari öldürmeyin de  şiddet uygulayın” diyecek. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir şey bu! Veli şiddet uyguluyor, vuruyor, kırıyor, öldürüyor da öğretmeni korumak ve onu güdülemek görevini yerine getirmesi gerekenler ne yapıyor? Bırakın koruyup güdülemeyi. Onların psikolojisinde de suçlu, öğretmendir. Biz toplumun her kesiminde suçlu olarak kabul ettiğimiz öğretmenden sonra verim bekleyelim. Mümkün mü bu? Asla. İtibarı yerlerde sürünen, toplumun her kesiminde ve devletin en tepesine varıncaya kadar vebalı görülen bir kesimin zaten başarılı olması mümkün değildir. Bunun tek faydası oluyor. Öğretmen günah keçisi ilan edilince diğer sorumlular yine kefeni yırttık diyor.

Öğrenciliğimde sınıfı susturmakta zorlanan bazı öğretmenler, “İnşallah! Öğretmen olursunuz” derdi. Sanırım öğretmen olanlar, hocalarının beddualarını almış olmalılar ki bugün kendini ve dertlerini kimseye anlatamadan yaşam mücadelesi veriyorlar. Ne diyelim, öğrencinin yetişmemesinden, toplumda işlenen her suçta boş plak gibi her defasında öğretmeni suçlu görenlere bir bedduada bizden olsun: Öğretmen kadar başınıza taş düşsün.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde