Gün geçmiyor ki yurdun herhangi bir okulunda öğretmenle
ilgili bir haber çıkmasın. Önceleri öğrencisini döven öğretmen işlenir, dönüp
dönüp tekrar gösterilirdi ekranlarda. Şimdilerde öğretmene atılan dayak,
yaralama ve öldürme revaçta. Ekranlarda fazla yer kaplamıyor ve çok tepki de
çekmiyor. Haberlerin arasına sıkıştırılıp geçiştiriliyor. "Belki de iyi
oldu, bu öğretmenlere haddinin bildirmek gerekiyor" deniyor geri planda.
Çünkü çoğumuzun bilinçaltında suçlu öğretmen psikolojisi yatıyor.
Son vukuat Bursa'da bir ilköğretim okulunda polis olan bir
veli tarafından okulun müdiresi ve yardımcısı kurşunlara hedef oluyor. Hem de
okulda öğrenci varken, koridorda öğrencilerin gözü önünde yapıyor rezilliğini,
güya bizi korumakla mükellef bir polis. Emniyet teşkilatının yüz karası dense
yeridir. Polislerin genelini tenzih ederim.
Okullar artık herkesin uğrak yeri oldu. Canı sıkılan okula
uğrayıp hıncını idareci ve öğretmenden alıyor. En hafifi şiddete maruz kalmak
şeklinde cereyan ediyor. Öğretmenler "Şiddete hayır" deseler de,
yetkililer tedbir alsın diye serzenişte bulunsalar da eğitimciye yönelik şiddet
hız kesmeden devam edeceğe benziyor. Bugün öğretmenler her kesimden şu hikayede
geçen tavşanın gördüğü muameleyi görüyor: “Ormanın kralı aslan,
günlük içtima yaparmış. İçtima için gelen tavşanı her gün dövermiş; nerede
senin kravatın diye. Bu dayak atma her gün devam edermiş. Aslanın
yardımcıları ‘Efendim, hep aynı gerekçe ile dövüyorsunuz. Dövmek için başka bir
gerekçe bulsanız artık’ demişler. Aslan, ‘Yarın gelince sigara almaya
gönderelim” demiş. ‘Efendim! İyi de sigara yüzünden nasıl döveceksiniz’
dediklerinde aslan, ‘Parayı veririz, sigara al gel diye. Filtreli alırsa niçin
filtresiz almadın, der döveriz; filtresiz alır gelirse niçin filtreli almadın
der, yine döveriz’ demiş. Ertesi gün tavşan gelince, ‘Gel buraya! Al şu
parayı! Git bir paket sigara al gel bana!’ demiş. Tavşan parayı alıp giderken
geriye dönüp ‘Efendim, sigaranız filtreli mi olacak, yoksa filtresiz mi’
deyince aslan yanına çağırmış. ‘Gel lan buraya! Nerede senin kravatın’ diyerek
tavşanı yine pat-çat dövmeye başlamış.” (Anadolu’da Bugün gazetesi)
Bugün öğretmenlere uygulanan muamele, dayak ve şiddeti de
geçti. Artık ya silahla yaralanıyor veya öldürülüyor. Yaralama ve öldürmeler
artarsa bu mesleği icra edenler, “Şiddet yine en iyisiymiş, en azından yaşamaya
devam ediyorsun, bari öldürmeyin de şiddet uygulayın” diyecek. Ölümü
gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir şey bu! Veli şiddet uyguluyor, vuruyor,
kırıyor, öldürüyor da öğretmeni korumak ve onu güdülemek görevini yerine
getirmesi gerekenler ne yapıyor? Bırakın koruyup güdülemeyi. Onların
psikolojisinde de suçlu, öğretmendir. Biz toplumun her kesiminde suçlu olarak
kabul ettiğimiz öğretmenden sonra verim bekleyelim. Mümkün mü bu? Asla. İtibarı
yerlerde sürünen, toplumun her kesiminde ve devletin en tepesine varıncaya
kadar vebalı görülen bir kesimin zaten başarılı olması mümkün değildir. Bunun
tek faydası oluyor. Öğretmen günah keçisi ilan edilince diğer sorumlular yine
kefeni yırttık diyor.
Öğrenciliğimde sınıfı susturmakta zorlanan bazı
öğretmenler, “İnşallah! Öğretmen olursunuz” derdi. Sanırım öğretmen olanlar,
hocalarının beddualarını almış olmalılar ki bugün kendini ve dertlerini kimseye
anlatamadan yaşam mücadelesi veriyorlar. Ne diyelim, öğrencinin
yetişmemesinden, toplumda işlenen her suçta boş plak gibi her defasında
öğretmeni suçlu görenlere bir bedduada bizden olsun: Öğretmen kadar başınıza
taş düşsün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder