Biz buraya tırnaklarımızla kazıyarak geldik. Çünkü kapı
kapı dolaştık, uçsuz-bucaksız yerlere gittik: Kendimizi, fikrimizi,
yapacaklarımızı anlattık. Millet "Nasıl yapacaksınız" diyerek
tereddüt gösterdi. Biz yine yılmadık, karamsar olmadık; inandığımız doğruları
anlatmaya devam ettik.
Vatandaş, "Şunları bir deneyelim" diyerek önce
belediyelerin anahtarını verdi. Baktı ki yapıyorlar, sonra ülkeyi emanet etti.
Çünkü söz ve fiil uyum içerisindeydi. Hizmeti gördükçe daha önce soğuk bakanlar
da şemsiyenin altına girdi. Hemen hemen her kesimin sevgi ve sempatisini
kazandı. Çünkü görmediği hizmeti gördü millet. Aynı zamanda her kesimi
kucakladık. Hizmet ve kucaklamayın sonucunda vatandaş emaneti ardı arkasına
verdi.
İğne ile kuyu kazarak geldiğimiz zirveden kimse
indiremiyordu bizi. Çünkü hem çalışıyor, hem insana değer veriyor, hem de aynı
davaya gönül vermiş kişilerin birlikteliğinde güzel bir ekip ruhu vardı.
Birlikten neler doğmazdı ki! Yeter ki inanılsın, yeter ki azmedilsin, yeter ki
ekip ruhu devam etsin.
Ne zaman ki ülkede FETÖ olayı vuku buldu, dengemizi
kaybettik. Çünkü bir ihanet şebekesiyle karşı karşıyaydık. Verilmiş sadakamız
varmış ki atlattık. Yine zirvedeyiz ama sağduyulu olamaz olduk, basiretli
davranamıyoruz. Çünkü ihanet sendromu yaşamaya başladık, teyakkuz halindeyiz
hep. Herkese şüpheyle bakar olduk. Devleti yeniden yapılandırdık. Can havliyle
suçlu avına çıktık. Suçluyla mücadele ederken zaman zaman at izini, it izine
karıştırdık; yeni mağdurlar oluşturduk.
Tırnaklarla kazıyarak geldiğimiz zirve yerinde duruyor
durmasına. Ama altımızdan kaymaya başladı. Zirveyi kaybetmemek için manevra
üstüne manevra yapıyoruz ama gemi su almaya başladı. Eski soğukkanlılığımız
gitti; kızıyoruz, kırıyoruz, küstürüyoruz, dışlıyoruz. Dün insan kazanmak,
halka hizmeti Hakk'a hizmet etmek olarak görürken bugün adam eksiltiyoruz.
Etrafımızı kalın duvarla örmüş menfaat şebekesinin ötesini göremez olduk. Dün
kazandıklarımızı yolda bulduklarımızla değiştirmeye başladık, ekip ruhunu
kaybettik, farklı düşünen herkesi düşman belledik, nankör olarak gördük. FETÖ
sendromu üzerimize çöktü kaldı. FETÖ ile mücadele ediyoruz diyerek kamuya
atamalarda, idareci atamalarda, öğretmen alımlarında sözlü mülakat denilen
ucube bir şeyi icat ettik; üç katı adam çağırıp iki katını eleyip bir katını
memnun ediyoruz, güvenlik soruşturması yaparız diye atanacak kişiler ayları,
yılları bulan bir süre bekletiliyor, acaba bir şeyler bulabilir miyiz? Bir FETÖ
izine rastlar mıyız diye kılı kırk yararcasına insanımızı araştırıyoruz. Eğer
bir iz yakalayabilirse komisyonlarımız cenneti kazanmış gibi seviniyor.
Mücadele adına objektif kriterleri sümen altı edince “yakinimdir” referansları
geçer akçe oldu. Belli bir kesimi sevindirirken binlerce kişiyi üzer oldu
icraatlarımız.
Ne yapmak istiyoruz? Dün kazandığımız insanları bugün küstürerek
nereye varmak istiyoruz? Zamanında biz kazandık, her şey bizim emeğimiz; aynı
zamanda kaybetmesini de biliriz, kime ne mi demek istiyoruz? Eğer böyle bir
düşüncemiz var ise bu düşünce sağlıklı bir bakış açısı değil. Zirveye çıkmak
zor! Ama daha zoru zirvede kalmaktır. Çünkü insan zirvedeyken kaybetmeye
başladığını bilemez, anlayamaz. Ne zaman ki anlar; o zaman koltuk altından bir
daha gelmemek üzere gitmiştir.
Bir zamanlar bizimle beraber olan feraset, basiret…neredesin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder