Bazı kardeşlikler vardır ki soy-sop ve sütkardeşliğinin
önüne geçer. Bu kardeşlik öyle bir kardeşliktir ki birbirlerini görmeden
edemezler. Yedikleri-içtikleri ayrı gitmez. Fikirde, zikirde istişareye önem
verirler. Saygıda kusur etmezler. Birbirlerinin hatasını örter, yaptıkları
icraatlar hoşa gitmese de topluluk nezdinde birbirleri hakkında değerlendirmede
bulunmazlar. Sırt sırta vererek her türlü mücadeleyi verirler.
Ortak aklın getirdiği başarıda her birinin payı büyüktür.
Düşman çatlatan cinstendir dostlukları. Hangisine ne görev verildiyse en güzel
şekilde yapmışlardır. Makam ve mevkilerini birbirlerine teslim edebilmişlerdir.
Biri, hak ettiği başbakanlığı altın tepsi içerisinde diğerine sunar, diğeri
emaneten kabul eder; günü geldiğinde makam da bırakılır mı demez, gider esas
sahibine bırakır. Ülkede cumhurbaşkanı mı seçilecek. "Adayımız
kardeşimdir" diyerek takdim edilir. Biri başbakan olur, diğeri
cumhurbaşkanı. Ne birbirlerini kıskanır, ne de birbirinin ayağını kaydırmaya
çalışırlar. Çünkü görev adamıdır her biri. Aralarında kardeşlik hukuku vardır
aynı zamanda.
Gün gelir, başka saiklerle aralarına kara kediler girmeye
başlar, kırgınlıklar artar. Sağda-solda lafa, söze varır. Yok, bir şey dense de
bir şeylerin ters gittiği bellidir ama kırgınlık ve incinmişlik o kadar
artar ki bir araya gelemez olurlar, gelebilseler de kırgınlıklar masaya
yatırılmaz. Üçüncü şahısların fitlemesi ve ateşlemesi sonucu yara, kangrene
dönüşür. Artık birbirlerine karşı anlamsız bir soğukluk başlar.
Dün düşman çatlatan dostlukları şeytanı bile şaşırtırcasına
bazı kulvarlarda birbirinin rakibi olarak lanse edilmeye başlanır. Bu kimseler
fikir, zikir ve görüşte farklı mı düşünüyorlar? Sanmıyorum. Olsa olsa metot
farklılığıdır tüm farkları. Bu durumda ne yapmaları gerekir? Birbirlerinin
karşısına rakip çıkmamalarıdır. Taraflardan bayrak elinde olmayan başkasının
dolduruşuna gelmemelidir. Şunu bilmeli ki bugün onu dünkü arkadaşının karşısına
dikmeye çalışanlar kendisinin karagözüne ve karakaşına sevdalı oldukları için
değildir. Bugün onun adaylığına göz kırpanlar, dün 367 krizini ortaya
çıkartanlar değil midir? Ne oldu bugün? Onların fikri mi değişti? Hayır.
Bilakis aynı yerlerinde duruyorlar. Yapmak istedikleri kardeşi kardeşe
kırdırmaktır. Kardeşlik hukukunu çiğnetmektir niyetleri. Bugün onu
pohpohlayanlar her iki kardeşin de fikrine soğuktur, mesafelidir.
Zaman başkasının dolduruşuna gelmek değil, kardeşlik
hukukuna riayet zamanıdır. "Ben kırgın olmaya kırgınım ama geçmişin hatırı
vardır, biz onunla kardeşlikten öte bir dostluğumuz vardır. Ben ona kırılsam
da, o beni kırsa da bağrıma taş bastırır, ben kardeşimin karşısına rakip olarak
çıkmayı zül addederim. Bizim dostluğumuz ebedi, makam ve mevkiler geçicidir.
Sizin önerdiğiniz makam, dün bizim birbirimize feragat ettiğimiz yerlerdir.
Kırgınlığımız, incinmişliğimiz bir gün geçecektir" demelidir. Duygusallığı
bırakmalıdır. Dikenini değil, gülünü göstermelidir. Gülünü gösterenin dikeni
batsa da "Gülü seven dikenine katlanır." Yoksa gönüllerdeki gül, bir
daha açmayacak şekilde solar; yok kabul edilir, bir değer ifade etmez.
Kişi dostunun karşısına çıkmaz, çıkamaz, çıkmamalıdır.
Hele kırgın olduğu zamanlarda asla! Çünkü dostluklar pazara kadar değil, mezara
kadardır. Unutulmamalı ki ortaklıklar, din kardeşlikleri ve dostluklar öküz
ölünce bozulmaz. Kardeşlik, zor gününde kardeşinin yanında yer almaktır, iyi
gününde değil.
*** 26/04/2018 tarihinde Yeni Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
*** 26/04/2018 tarihinde Yeni Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder