Ana içeriğe atla

Zaman Kardeşlik Hukukuna Riayet Zamanı ***

Bazı kardeşlikler vardır ki soy-sop ve sütkardeşliğinin önüne geçer. Bu kardeşlik öyle bir kardeşliktir ki birbirlerini görmeden edemezler. Yedikleri-içtikleri ayrı gitmez. Fikirde, zikirde istişareye önem verirler. Saygıda kusur etmezler. Birbirlerinin hatasını örter, yaptıkları icraatlar hoşa gitmese de topluluk nezdinde birbirleri hakkında değerlendirmede bulunmazlar. Sırt sırta vererek her türlü mücadeleyi verirler.

Ortak aklın getirdiği başarıda her birinin payı büyüktür. Düşman çatlatan cinstendir dostlukları. Hangisine ne görev verildiyse en güzel şekilde yapmışlardır. Makam ve mevkilerini birbirlerine teslim edebilmişlerdir. Biri, hak ettiği başbakanlığı altın tepsi içerisinde diğerine sunar, diğeri emaneten kabul eder; günü geldiğinde makam da bırakılır mı demez, gider esas sahibine bırakır. Ülkede cumhurbaşkanı mı seçilecek. "Adayımız kardeşimdir" diyerek takdim edilir. Biri başbakan olur, diğeri cumhurbaşkanı. Ne birbirlerini kıskanır, ne de birbirinin ayağını kaydırmaya çalışırlar. Çünkü görev adamıdır her biri. Aralarında kardeşlik hukuku vardır aynı zamanda.

Gün gelir, başka saiklerle aralarına kara kediler girmeye başlar, kırgınlıklar artar. Sağda-solda lafa, söze varır. Yok, bir şey dense de bir şeylerin ters gittiği bellidir ama  kırgınlık ve incinmişlik o kadar artar ki bir araya gelemez olurlar, gelebilseler de kırgınlıklar masaya yatırılmaz. Üçüncü şahısların fitlemesi ve ateşlemesi sonucu yara, kangrene dönüşür. Artık birbirlerine karşı anlamsız bir soğukluk başlar. 

Dün düşman çatlatan dostlukları şeytanı bile şaşırtırcasına bazı kulvarlarda birbirinin rakibi olarak lanse edilmeye başlanır. Bu kimseler fikir, zikir ve görüşte farklı mı düşünüyorlar? Sanmıyorum. Olsa olsa metot farklılığıdır tüm farkları. Bu durumda ne yapmaları gerekir? Birbirlerinin karşısına rakip çıkmamalarıdır. Taraflardan bayrak elinde olmayan başkasının dolduruşuna gelmemelidir. Şunu bilmeli ki bugün onu dünkü arkadaşının karşısına dikmeye çalışanlar kendisinin karagözüne ve karakaşına sevdalı oldukları için değildir. Bugün onun adaylığına göz kırpanlar, dün 367 krizini ortaya çıkartanlar değil midir? Ne oldu bugün? Onların fikri mi değişti? Hayır. Bilakis aynı yerlerinde duruyorlar. Yapmak istedikleri kardeşi kardeşe kırdırmaktır. Kardeşlik hukukunu çiğnetmektir niyetleri. Bugün onu pohpohlayanlar her iki kardeşin de fikrine soğuktur, mesafelidir.

Zaman başkasının dolduruşuna gelmek değil, kardeşlik hukukuna riayet zamanıdır. "Ben kırgın olmaya kırgınım ama geçmişin hatırı vardır, biz onunla kardeşlikten öte bir dostluğumuz vardır. Ben ona kırılsam da, o beni kırsa da bağrıma taş bastırır, ben kardeşimin karşısına rakip olarak çıkmayı zül addederim. Bizim dostluğumuz ebedi, makam ve mevkiler geçicidir. Sizin önerdiğiniz makam, dün bizim birbirimize feragat ettiğimiz yerlerdir. Kırgınlığımız, incinmişliğimiz bir gün geçecektir" demelidir. Duygusallığı bırakmalıdır. Dikenini değil, gülünü göstermelidir. Gülünü gösterenin dikeni batsa da "Gülü seven dikenine katlanır." Yoksa gönüllerdeki gül, bir daha açmayacak şekilde solar; yok kabul edilir, bir değer ifade etmez. 

Kişi dostunun karşısına çıkmaz, çıkamaz,  çıkmamalıdır. Hele kırgın olduğu zamanlarda asla! Çünkü dostluklar pazara kadar değil, mezara kadardır. Unutulmamalı ki ortaklıklar, din kardeşlikleri ve dostluklar öküz ölünce bozulmaz. Kardeşlik, zor gününde kardeşinin yanında yer almaktır, iyi gününde değil.

*** 26/04/2018 tarihinde Yeni Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde