Ana içeriğe atla

Son Köprülü Başkanlığa Veda Etti

Üç dönemdir yaptığı belediye başkanlığını milletvekili olmak için koltuğunu bırakan başkanı, ili asla unutmayacak. Nasıl unutsun ki? Yapılan hizmet unutulur mu?

14 yıla neler sığdırmadı neler? Anlatmakla bitmez. 90 sayısını aşan köprülü kavşaklarıyla Osmanlı'da görev yapan sadrazam Köprülülerin günümüzdeki temsilcisiydi. Bakmayın siz soyadının Köprülü olmadığına. Hele yaptığı köprülerin altına koydurduğu çiçekler, güller her geçişinde insana Lale Devri'ni hatırlattı. Tarihe saygı dedikleri, insanı tarihiyle buluşturma dedikleri bu olsa gerek.

Yaptığı say say bitmeyen köprüler, trafiği çok rahatlatmadı ama olsun: İş, iştir. İşe o kadar aşıktı ki ihtiyaç olmayan yerlere bile hizmet götürdü. Doğru-dürüst binenin olmadığı bir mevkiye hafif raylı sistem götürerek emsallerine fark attı. Eseri, çok yolcusu olmasa da devam ediyor. Caddeyi bozmuş, diğer trafiği felç etmiş, önemli değildir. Zira iş, iştir.

İşi o kadar çoktu ki halkın karşısına seçimden seçime çıkardı. Kendisiyle görüşmek için araya milletvekilini koymak gerekiyordu. Çünkü çalışıyordu. Kimseye boşa harcayacak zamanı yoktu onun.

14 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde sadece köprüler yapmadı tabi. Parklar, bahçeler yaptı, durmadan kaldırım taşlarını yeniledi, belediyeye ait wc'leri vatandaşın hizmetine ücretsiz olarak sundu. Ramazan ayı geldiği zaman teravihe gitmeyenleri eğlendirmek için getirdiği sanatçılar vasıtasıyla atasına rahmet okuttu. Ramazan ayında işsizlikten sinek avlayan, meteliğe kurşun atan sanatçılara iş vererek onların boş boş oturmasının önüne geçti. Yapacaktı elbet! Başkan dediğin sadece bir kesimin değil herkesin başkanıdır. Sanatçıyı da besleyecekti, namazda gözü olmayanları da eğlendirecekti. 

Yaptığı onca hizmetin karşılığında belediyeler arasında hizmet sıralamasında 9. oldu. Hizmete doymayan başkan en borçlu 4. belediye olarak tarihe geçti. Tarihe geçmenin bir bedeli olacaktı elbette. Borçtan korkanın boynu kırılsın. Borçlanmayıp da ne yapacaktı. Hem hizmet bekleyip hem de borçsuz belediye beklemek...olacak şey değil. 

Borçları biraz hafifletmek için suya dokundu, su fiyatlarını aylık otomatiğe bağladı. Sudan gelecek paralarla borçları döndürebilir yapmak ve yeni köprüler yaparak kendi rekorunu egale edecek iken Ankara keşfetti onu. Vekil olması için bastırdı. Koltuğu bırakmasına daha bir yıl varken koltuk sevdalısı olmadığını da göstererek şimdi de tüm ülkeye hizmet etmek için bastı istifayı. Bıraktığı borcu biri öderdi nasılsa. Ayrıca devlette devamlılık esastı.

İlini doyurduğu hizmetin daha fazlasını yapabilmek için vekillik yapacak bundan sonra. Türkiye de onun hizmetlerine doyacak. Yerine başkan seçilen umarım onun bıraktığı köprülü kavşaklarını devam ettirir ve adını ölümsüzleştirmek için yaptığı köprülerden birine adını verir. Yolcusu olmayan ek hafif raylı sistemin İstiklal'deki tren gibi bomboş gidip gelmesine imkan verir. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde