Ana içeriğe atla

Deizm ve Yaşantımız **

Son günlerde Suriye savaşı ve ekonomideki dalgalanma kadar olmasa da konuşulan bir başka konumuz daha var: Deizm. Tanrı dışında kitap, peygamber gibi dinin diğer kutsallarını kabul etmeme şeklinde anlayabiliriz. 

Gençlik deizme kayıyor tartışmaları üzerine DİB Başkanı Ali Erbaş, "Konunun abartıldığını, gençliğin böyle sapık görüşlere itibar etmeyeceğini, bir algı oluşturulmaya çalışıldığını, aynı zamanda peygamberi inkar eden bu görüşe milletimizden hiç kimsenin asla prim vermeyeceğini..." açıklamış. Sayın Erbaş'ın deizmle ilgili tartışmalar üzerine açıklama yapması yerinde bir tasarruf. Fakat konuşmasında hamaset kokuyor. Başkandan; gençliğin deizme kayması hususunun incelenmesi için bir araştırma yaptıracağı, boyutunu öğrendikten sonra gençliği bu uçurumdan nasıl kurtaracaklarının çalışmasını yapacağı...şeklinde bir açıklama yapmasını beklerdim. Ama maalesef geçiştirdiğini gördüm.

Gençliğin ne kadarının deizme kaydığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Deistler gibi yaşıyoruz. Üstelik sadece gençler değil; toplumun her kesiminde, her yaş grubunda deizmin izlerini görebiliyorum. Uygulaması, yaşantısı ve sorumluluğu olmayan bir dini hayatımız var bugün. Belki deistler gibi sadece Allah'a değil; peygamberine, kitabına, meleklerine, ahiret gününe inanıyoruz. Ama sadece inanıyoruz. Ötesi yok çoğumuzda. Uygulamaları askıya alınmış, protestanlaşmış bir din yani. 

Abarttığımı düşünebilirsiniz. Müslümanlık adına hangi yönümüze bakarsak elimizde kalır. Yalan dersen var bizde, sahtekarlığımız diz boyu, adam kayırmacılığın alası var. Rüşvet, adaletsizlik, hırsızlık, çekememezlik, gıybet, adam öldürme, kamusal alanı kirletme, işimizden kaytarma, eşimizi aldatma, taciz, istismar, ensest ilişki, şiddet...neler yok ki! Fazlasıyla hepsi var. Teşbihte hata olmasın, Hıristiyanların, dinlerini sadece pazar ayinlerine hapsettiği gibi biz de cuma ve bayramlara gidiyoruz. Çoğumuz namaz kılmıyor, camiye gitmiyor, oruç tutmuyoruz. Doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi ahlaki ilkeler yanımıza yaklaşamaz. 

Gençliğimde izlediğim "Danimarkalı Kadın" filmindeki başrol oyuncusunun yaşantısı gibi bir yaşantımız var. Filmde, Danimarka'da gurbetçi bir erkeğin Danimarkalı bir kadınla evliliği ve yaşantısı konu ediliyor. Erkek, evleneceği Danimarkalı kadına “Müslüman olma” şartını koşuyor. Gelin Müslüman oluyor ve öğrendiği kadarıyla İslam'ı yaşamaya çalışıyor. Kendisine Müslüman olma şartını koşan kocasının yaşantısını görünce, "Senin yaşantın ile Danimarka'da yaşayan Hıristiyanların arasında ben bir fark göremedim." şeklinde bir eleştiri getiriyor filmde kocasına.

İçimizde sayısı az olsa da İslam dinini layıkıyla yaşayanlarımız var, onları tenzih ediyorum. Kimse kusura bakmasın, durumumuz maalesef diğer din müntesiplerinin yaşantılarından farklı değil. Hatta daha kötü durumdayız. İçimizde deist sayısı çok olsa da, az olsa da, ya da hiç deist olmasa da biz yaşantı yönünden deistiz. Bugüne kadar böyle bir tespit yapıldı mı bilmiyorum ama ben hali pürmelâlimizi böyle görüyorum. Allah beterinden saklasın, dini güzel bir şekilde yaşayan kullarından eylesin. 

** 14/10/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde