13 Nisan 2018 Cuma

Deizm ve Yaşantımız **

Son günlerde Suriye savaşı ve ekonomideki dalgalanma kadar olmasa da konuşulan bir başka konumuz daha var: Deizm. Tanrı dışında kitap, peygamber gibi dinin diğer kutsallarını kabul etmeme şeklinde anlayabiliriz. 

Gençlik deizme kayıyor tartışmaları üzerine DİB Başkanı Ali Erbaş, "Konunun abartıldığını, gençliğin böyle sapık görüşlere itibar etmeyeceğini, bir algı oluşturulmaya çalışıldığını, aynı zamanda peygamberi inkar eden bu görüşe milletimizden hiç kimsenin asla prim vermeyeceğini..." açıklamış. Sayın Erbaş'ın deizmle ilgili tartışmalar üzerine açıklama yapması yerinde bir tasarruf. Fakat konuşmasında hamaset kokuyor. Başkandan; gençliğin deizme kayması hususunun incelenmesi için bir araştırma yaptıracağı, boyutunu öğrendikten sonra gençliği bu uçurumdan nasıl kurtaracaklarının çalışmasını yapacağı...şeklinde bir açıklama yapmasını beklerdim. Ama maalesef geçiştirdiğini gördüm.

Gençliğin ne kadarının deizme kaydığını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Deistler gibi yaşıyoruz. Üstelik sadece gençler değil; toplumun her kesiminde, her yaş grubunda deizmin izlerini görebiliyorum. Uygulaması, yaşantısı ve sorumluluğu olmayan bir dini hayatımız var bugün. Belki deistler gibi sadece Allah'a değil; peygamberine, kitabına, meleklerine, ahiret gününe inanıyoruz. Ama sadece inanıyoruz. Ötesi yok çoğumuzda. Uygulamaları askıya alınmış, protestanlaşmış bir din yani. 

Abarttığımı düşünebilirsiniz. Müslümanlık adına hangi yönümüze bakarsak elimizde kalır. Yalan dersen var bizde, sahtekarlığımız diz boyu, adam kayırmacılığın alası var. Rüşvet, adaletsizlik, hırsızlık, çekememezlik, gıybet, adam öldürme, kamusal alanı kirletme, işimizden kaytarma, eşimizi aldatma, taciz, istismar, ensest ilişki, şiddet...neler yok ki! Fazlasıyla hepsi var. Teşbihte hata olmasın, Hıristiyanların, dinlerini sadece pazar ayinlerine hapsettiği gibi biz de cuma ve bayramlara gidiyoruz. Çoğumuz namaz kılmıyor, camiye gitmiyor, oruç tutmuyoruz. Doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik gibi ahlaki ilkeler yanımıza yaklaşamaz. 

Gençliğimde izlediğim "Danimarkalı Kadın" filmindeki başrol oyuncusunun yaşantısı gibi bir yaşantımız var. Filmde, Danimarka'da gurbetçi bir erkeğin Danimarkalı bir kadınla evliliği ve yaşantısı konu ediliyor. Erkek, evleneceği Danimarkalı kadına “Müslüman olma” şartını koşuyor. Gelin Müslüman oluyor ve öğrendiği kadarıyla İslam'ı yaşamaya çalışıyor. Kendisine Müslüman olma şartını koşan kocasının yaşantısını görünce, "Senin yaşantın ile Danimarka'da yaşayan Hıristiyanların arasında ben bir fark göremedim." şeklinde bir eleştiri getiriyor filmde kocasına.

İçimizde sayısı az olsa da İslam dinini layıkıyla yaşayanlarımız var, onları tenzih ediyorum. Kimse kusura bakmasın, durumumuz maalesef diğer din müntesiplerinin yaşantılarından farklı değil. Hatta daha kötü durumdayız. İçimizde deist sayısı çok olsa da, az olsa da, ya da hiç deist olmasa da biz yaşantı yönünden deistiz. Bugüne kadar böyle bir tespit yapıldı mı bilmiyorum ama ben hali pürmelâlimizi böyle görüyorum. Allah beterinden saklasın, dini güzel bir şekilde yaşayan kullarından eylesin. 

** 14/10/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder