Ana içeriğe atla

Gençlik Deizme Niçin Kaymasın? *

Son günlerin güncel tartışma konusu “deizm; gençlik deizme kayıyor.” Amaç gündem saptırmak mı gençlik gerçekten deizme doğru mu gidiyor, oranı ne kadar bilmiyorum. Her ne kadar gündemi birileri belirlemişse de bizim de bu ortamdan bigâne kalmamız mümkün değil.

Deizm: Tanrı'yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı'nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüştür.(TDK) Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda özellikle İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Terim Lâtince Tanrı anlamındaki Deus sözcüğünden türetilmiş ve özgür düşüncelilerin Tanrı inancını belirtmede kullanılmıştır. Bu felsefi görüşe göre Deizm veya Yaradancılık, kaynağını mantık ve doğadan alan, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Dinler reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günah, ibadet, dua, vahiy, kader, ahiret, cennet, cehennem, melek, cin ve şeytan gibi kavramlar bu inanışta yoktur. Deizm'de sadece evrenin işleyişi için doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiçbir müdahalesi olmayan bir Tanrıya inanılır. (felsefe.gen.tr)

Geçmişten beri var olan bu görüşün savunucuları da vardır elbet. Günümüzde ortaya çıkması ve gündem oluşturması eski görüşün kırpılıp kırpılıp piyasaya sürülmesi demektir. Gençlerimiz arasında bugün bu görüş revaçta ise gençliğe kızmak çözüm değil. Yapacağımız ilk şey, gençlik niçin deizme kayıyor veya deizme kayma potansiyeli yaşıyor? Aramızda Müslüman görünüp de deist olduğunu söyleyemeyen kaç kişi var? Gençliğin deizme yönelmesinde yüzde kaçı, naslardan öğrendikleriyle; kaç tanesi İslam dünyasının durumuna bakarak deist oldu? Önce soruları sorup yeterince araştırdıktan sonra deizme kayma nedenleri üzerinde durur ve gençliği bu görüşten nasıl uzaklaştırabilir ve teist yapabiliriz sorularına cevap bulabilirsek tartışmalardan kazançlı çıkabiliriz. Bütün bunları anlamak için yapmalıyız. Gençliği ve yönelme nedenlerini kendimiz anlamadan bir yere varamayız.

Bugün gençlerimiz deizme kayıyorsa oturup düşünelim: Niçin kayıyor veya soruyu, gençliğin bu görüşe kaymaması için orta yerde olumlu neyimiz var? Bize veya İslam dünyasına bakarak gençliğimizin teist kalması, deizme yönelmemesi mümkün mü? Evet, kişilere bakarak yorgan yakılmaz. Eyvallah! Ama insanların etkilenmemesi mümkün değil. Hatta bize bakarak büyük çoğunluk iyi Müslüman kalmış da diyebiliriz buna. Haydi biz iyi örnek olamadık. Bizi bir tarafa bırakalım. Bugün kültürümüzde oluşmuş birçok davranışımızı din diye dayatmıyor muyuz insanımıza? Gençliğin içine sinmediği, anlayamadığı, mantığını kavrayamadığı görüşleri sorgulamasına imkan veriyor muyuz? Kur’an ve sünnette tartışmalı konuları kendi aramızda çözüp ne şekilde anlaşılması gerektiğini gençliğe vermek için ne yaptık? Onların kalbine girmek, aklına ve duyu organlarına hitap etmek için kafamızı yorduk mu? Dinin bir görüşü olan fıkhı din yerine alıp “İşte din budur, değiştirilmez” demedik mi? Anlaşılması için çaba sarf edenleri tu kaka yapıp onları sapıklıkla itham etmedik mi? Onlara “Siz insanlara şirin gözükmek için İslam’ı değiştiriyorsunuz” demedik mi? Büyük kitlelere de “İslam budur,” yerseniz diye dayatmadık mı? Gençlik ne yaptı? Anlayamadığı bu şeylere karşı benim karnım tok dedi benim anladığım.

Burada İslam’ın kesin ve doğru olan hükümleri çağımıza uymuyor, reformistler gibi gelin bunları değiştirelim demek istemiyorum. Kur’an ve sünnet naslarını değiştirmeden günümüz insanının anlayacağı şekilde çağın idrakine sunmadıkça deistlerin sayısı azalmayacak, çoğalacak. Kimse kusura bakmasın gençliğin deizme kaymasında ailenin, çevrenin, camideki imamın, okuldaki din öğretmeninin ve toplumun din konusundaki örnekliğinin katkısı var diye düşünüyorum. Yine din konusunda uzman olanların dil ve üslubunda, din dilinde, kapasitesinde ve satışında sorun var. Kendilerini güncelleyememe ve çağı yakalayamama var, çağın dilini ve gençliğin nereye gittiğini görememe, görüyorsa da nasıl yaklaşacağını bilememe sorunu var. Çocuklara verdiğimiz din eğitiminde, konularında ve doğru bilgi verme ve öğretme metodumuzda sorun var. Dini sevdirmekten ziyade nefret ettirme gibi bir kabiliyetimiz var.

Hasılı gençliğin gittiği deizm sorununda dışarıdan düşmana ihtiyacımız yok. Gelin hep beraber önce kendimizi sorgulayalım. Bu kadar camimiz, bu kadar İHO/İHL’miz, bu kadar İlahiyat fakültelerimiz varken biz bu gençliği nasıl deist girdabına sürükledik? Gelin soruyu şöyle sorarak konumuzu bitirelim: Elimizde mükemmel bir dinimiz varken biz bu gençliği niçin teistlikte tutamayıp onların deist olmasını sağladık? Bu işte kendimizi sorgulamaz isek gençliğin gideceği yer bir ilerisi olan ateistliktir. Haberimiz ola. 08/04/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 11/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde