Ana içeriğe atla

Seçim Çalışmalarında Oruç Tutmasam Olur mu? **


—Sayın hocam, malumunuz ülke bir erken seçime gidiyor. Benim de seçim çalışması yapmam, mitinglerde seçmenlerime hitap etmem gerekiyor. Zaman kısıtlı, bir güne birden fazla miting sığdırmalıyım.
__Hayırlı olsun, kolay gelsin!
__Kolay gelsin de ben ne yapacağım şimdi?
__Neyi, nasıl yapacaksın?
__Orucu…
__Oruçla ne ilgisi var senin mitinglerinin?
—Oruç oruç ben bu işi nasıl yapacağım? Çünkü sesim kısılıyor. Su içmesem olmaz. Acaba oruç tutmasam olur mu? Var mı bunun dinde yeri? Biliyorsun seni sever sayarım.
—Oruç tutmanız gerekiyor efendim! Çünkü siz hasta değilsiniz, seferi de sayılmazsınız.
__Ama efendim! Miting için başka illere gideceğim, doksan km'den fazla bir mesafe. Nasıl seferi olmam?
__Vatandaş gibi normal bir araçla mı gideceksiniz? Nasılsa altınızda seçim çalışmasında emrinize amade bir uçak veya helikopter olacak. Gideceğiniz yere en fazla bir saatte gidersiniz.
__Bu durumda ben nasıl miting yapacağım? Bu seçim ülke için önemli. Hayat-memat meselesi!
__Size göre hayat-memat meselesi olmayan bir seçim yok ki!
__Ben ne yapmalıyım şimdi? Bu işin olur tarafı yok mu?
__Oruç tutacaksınız efendim!
__Hani İslam kolaylık dini derdiniz. Sizin bu yaptığınız işi yokuşa sürmekten başka bir şey değil.
__Kim dedi size ramazan ramazan seçim yapın diye. Allah’ın günleri mi bitti? Derdinize ne idi oruçta seçime kalkmak? Oruçta vatandaşın arasına katılsanız, onlarla beraber cami-cemaat dolaşsanız, kendinizi ibadete verseniz ve hayır-hasenat işine yönelseniz olmaz mıydı? Ramazan sonrası ağzınız açık olarak seçiminizi bir güzel yapardınız.
__Ama efendim, bu seferlik böyle denk geldi.
__Denk getirmeyeceksiniz, ayarlayacaktınız, bunun için plan ve program yapacaktınız.
__Ama efendim!
__Aması, maması yok bu işin. Sadece seçim değil ki denk gelen. Ortaokul öğrencileri için yapılan LGS’yi ve bursluluk sınavını da oruçta yapıyorsunuz. Bu da denk geldi değil mi?
__Aynen öyle.
__O zaman millet sizin denk getirdiğiniz tarihlerde nasıl oruç tutuyorsa siz de tutacaksınız. Ya da miting aracında halka hitap ederken halkın gözü önünde oruç demeyip lıkır lıkır su içeceksiniz.
__Halk ne der sonra?
__Ne der bilemem. Halk “ne der” diyeceğine, önce “Allah ne der” deseydin keşke!
__Son söyleyeceğin bu mu?
__Maalesef!
__Sonra kaza etsem olmaz mıydı?
__Olmaz efendim!
__Seni sever-sayardım halbuki! İslam’ın bu katı kuralını güncellemek lazım! Arkadaşlar! Bana bir başka hoca bulun…

** 19/04/2018 tarihinde kahtasoz.com'da yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde