2005
yılında ilk defa başımı sokabileceğim küçük ve eski bir evim oldu. Aldığım evin
dörtte üçünü eş-dosttan borç aldım. Borç almamda da bir arkadaşım öncülük
yaptı. Ben evi buldum, parayı da o bulup getirdi. 10-12 kişiye birden
borçlanmıştım. Kimi döviz, kimi TL cinsinden borç verdi. Borcu ödemede süre
sınırı yoktu. Ne zaman ödersem ödeyecektim. Evin bedelini ödedim ve oturdum.
Eve oturduktan sonra ilk işim; hangi ay, kime ödeme
yapacağıma dair bir ödeme planı hazırladım. Maaşımdan ne artırırsam onunla
ödeme yapacaktım. Aylık ne artırırsam ev almama ve bana borç bulmada öncülük
yapan arkadaşım da ödemede bana yardımcı olacaktı. Kira öder gibi borç ödedim.
Dört yıla yakın bir zaman diliminde kime ne borcum varsa ödedim. Öderken dikkat
ettiğim bir husus vardı. Zamanında bana lira cinsinden kim borç vermişse
parasını döviz cinsinden dolar ve avroya çevirmiştim. Kime sıra gelmişse önce
aldığım para, döviz cinsinden ne durumda? Para erimiş mi diye hesapladım. Döviz
verene aynı cinsten verdim. TL verenin durumuna baktım. Borç veren zarar
etmemeliydi. TL lehine ise lira cinsinden, paranın değeri düşmüşse borç alırken
çevirdiğim döviz cinsinden ödedim. Olmaz deyip almayan olduğu gibi alan da
oldu. Alan da sağ olsun, almayan da. Hepsine minnet borçluyum. Sayelerinde bir
ev sahibi oldum.
Ödemede hedefim borç veren zarar etmemeliydi, onları korumalıydım. Özellikle enflasyonun olduğu, dövizin inişli-çıkışlı bir seyir izlediği ülkemizde, borç vereni pişman etmemek, yine ihtiyacımız olduğunda tekrar kapısını gönül rahatlığı içinde çalabilmek gerekiyor.
Dinimiz, darda kalan insana borç vermeyi karz-ı hasen yani Allah'a borç verme olarak değerlendirir. Bu duruma güzel borç der. İnsanımıza borç vermek, onu rahatlatmak dinimizin emridir. Fakat borç alan ve borç veren zarar etmemelidir. Alınan borcun süresi belirlenmelidir. Borç alanın önceliği borcunu ödemek olmalıdır. Alınan borç alındığı gün itibariyle altın, dolar ve avro'ya çevrilmeli, öderken alacaklının lehine olanı tercih etme yoluna gidilmelidir. Spekülasyona dayalı dövizde ani ve çok anormal dalgalanma olursa bir orta yol bulunmalıdır.
Alınan
borcun ödemesi ihmal edilir, paranın değeri korunmaz ise alacaklı buğzetmeye
başlar, yaptığı hayrın bir anlamı kalmaz, verilen borç karz-ı hasen olmaktan
çıkar. Sonra tekrar borç istenirse yok demek suretiyle insan yalan söyleme
yoluna gidebilir... Tüm bunlara dikkat etmekte fayda var. Ne alacaklı zarar
etsin, ne de borçlu. Bu güzel adet, haslet devam etsin istiyorsak alacaklının
hukukuna riayet etmemiz gerekir.
Olur
mu öyle şey demeyin. Şimdilerde karşılıklı borçlanma, darda kalana ve ihtiyacı
olana pek borç verme âdeti kalmadı. Hoş isteyen de kalmadı. Kimin bir ihtiyacı
varsa soluğu bankada alıyor ve kredi çekme yoluna gidiyor. Yani kimsenin
kimseye eyvallahı yok. Bu da kredi çekenin yıllar yılı belini büktüğü gibi aynı
zamanda bankaya da çalışmak olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder