Ana içeriğe atla

Yalama Olmak

Allah herkesi farklı farklı imtihan eder. Kimsenin imtihanı diğerine benzemez. Allah kimseye zulmetmediği gibi gücünün üzerinde bir yük de vermez. Kimi imtihanı başarıyla geçer, kimi de debelenir, batar gider. Allah imtihanı geçenlerden eylesin bizi.

İmtihanı geçen bu başarının Allah'ın kendisine bir inayeti olduğunu düşünerek şükretmeli, başarılı olamayan ise hiçbir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınmadan başarısızlıkta en büyük payı kendisine vermeli, suçu kabullenmeli. Yani özeleştiri yapmalı. "Ben elimden geleni yapmadım, işime layıkıyla sarılmadım" diyebilmeli. Öz eleştiri yaparsa düştüğü bataklıktan kendisini kurtarabilir. Çünkü Allah insanı bir defa imtihan etmez. Bir spor müsabakasındaki etaplar gibi düşünmek lazım imtihanı. Birini geçersin, karşına öbürü çıkar. İnsan nefes aldığı müddetçe bu böyledir. Her sınavı kaybedişinde "Öldüm, kaldım, battım, bittim, düştüm, düşenin dostu olmaz..." diyerek  karalar giyerek karamsar bir tablo çizmek mücadeleci bir adama yakışmaz. Böyleleri çevresinden bir istemeye başlarsa utanma damarı da bir müddet sonra kaybolur. Alan el olur. Kapısını çaldığı elinden tutarsa peşini bırakıvermez, eşiğini aşındırır durur. "Dost bu vardır" der. Adını ağzından düşünmez, över durur onu. Kendisine yardım etmeyeni/edemeyeni ise "sildim, benim öyle bir dostum yok" der. Kapısını aşındırdığı dost bildiği, bir müddet sonra sırtını dönerse veya "yok" derse bu tip önceki düşüncesini değiştirir: Kimselere değişmediği dostunu düşman beller artık. Çünkü onun parolası "Ben düştüm, herkes bana bakacak, yardım edecektir."

Kim ne verirse versin bozuk ülkenin ekonomisi gibi durmadan açık verir. Hiç istek ve ihtiyacı bitmez. Allah kimseyi düşürmesin, ihtiyacı vardır ama ayağını yorganına göre uzatmaz. Gezip tozmadan, rahatından da ödün vermez. Şu gideceğim yere şu kadar masraf edeceğim, oraya gitmektense ben bu parayla şu zaruri ihtiyacımı gidereyim, demez: Aynı zamanda yaşayacak. Bu nasıl iş, nasıl rahatlık anlayamadım gitti. Böylelerinin durumunu görünce dünkü itibarlı adam gitmiş belki de içine düştüğü aczi yerin bir sonucudur, karşına yalama bir adam çıkıvermiştir.

Allah kimseyi para ile pul ile imtihan etmesin, kimseye muhtaç ve avuç açtırmasın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde