Ana içeriğe atla

Geçmişten Günümüze Güneysınır ve İkindi Sohbetleri


Geçen gün bir arkadaşımdan "Yaşayan Konya Hafızası, İkindi Sohbetleri" başlıklı bir mesaj aldım. Panelin yapılacağı gün ve saatte Koyunoğlu Müzesine gittim. İlk defa gittiğim Müzenin salonu 80-100 kadar kapasitesi olan bir yer idi. Güzelce dizayn edilmiş salonda boş yer yoktu.



Samimi bir hava içerisinde "Geçmişten Günümüze Güneysınır" anlatıldı. Bildiğimi sandığım, doğup büyüdüğüm yeri, işin uzmanlarından dinleyince küçük ilçemi yeterince tanımadığımı anladım. Güneysınır'ın Yalıhüyük'ten sonra Konya'nın en küçük ilçesi olduğunu; dağların başladığı, ovanın sona erdiği veya dağların bitip ovanın başladığı ve Konya'nın ilk ürününü hasat eden ilçe olduğunu Aziz Bey'in sunumundan öğrendim. Ahmet ÇELİK, küçüklüğünde ayrıldığı ilçesinin yaşayan hafızası olduğunu bir kez daha gösterdi. Bülent ÇEVİK ise, ilçenin folklorik yapısından kısaca bahsetti. İki saat süren program, gelenler tarafından ilgiyle karşılandı, çoğu notlar aldı. Konuşmacılarda konularına hakimiyet, dinleyicilerde de bir heyecan vardı. Geçmişten günümüze Güneysınır ile ilgili saha ve arşiv çalışması yaparak bizlere faydalı bir iki saat geçirmemizi sağlayan Dr Aziz AYVA'ya, Ahmet ÇELİK'e ve Bülent ÇEVİK beylere, gelen misafirlere gösterdiği ilgi-alaka ve tevazuu sahibi görüntüsüyle ortamı bize sağlayan ve orada tanıştığım Müze Müdürü Hasan YAŞAR Bey'e ve toplantının başında yaptığı açılış konuşmasıyla ilçeyle ilgili bilgilendirme yapan Başkan İsmail ÖZCAN Bey'e ayrı ayrı teşekkür etmek isterim. Daha büyük tanıtımlı bir toplantının ilçe merkezinde yakın zaman içerisinde yapılacağını yine Belediye Başkanından işitmiş olduk. Emek sarf edilerek yapılan panelin ilçenin tanıtımına katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.

Benim için ilçem olan Güneysınır ile ilgili olması bakımından bu panel önemliydi. Bu programa gitmeme de zaten bu, sebep oldu. Daha önemli olanı ise adını "İkindi Sohbetleri" koydukları bu etkinliğin birkaç yıldır devam ettiği, her hafta cumartesi günleri saat 16.00'da Konya'nın yaşayan hafızası olmak için değişik tanıtımlar yaptıklarını Müze Müdürünün konuşmasından öğrendim. Güzel bir hizmet gerçekten. Konya Büyükşehir Belediyesini böyle bir etkinliğinden dolayı tebrik ediyorum.

Hafta sonlarını gezip-tozma, alışveriş yapma, kahvehane ve çay ocaklarında muhabbet etmek suretiyle geçiren şehrimizin insanını, işini hallettikten sonra sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeleri için cumartesi günleri Koyunoğlu Müzesine gitmesini hararetle tavsiye ediyorum.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde