Ana içeriğe atla

Pamuk İpliğine Bağlı Evliliklerimiz *


Yaşlı bir çifte sorarlar:
—Tam 65 yıl, nasıl evli kaldınız?
Yaşlı çift cevap verir:
—Bizim doğduğumuz zamanlarda bir şeyler kırıldığında tamir edilir, çöpe atılmazdı. O yüzden...

Bugün tamir yok. Kırıp döküp atıyoruz dışarıya. Tıpkı hoşlanmadığımız veya uzun süredir kullanıyorum, artık yenileyelim diyerek evimizdeki eşyaları dışarıya attığımız gibi. Eşya kullanmadaki müsrifliğimizin aynısını evliliklerin bitirilmesinde de uyguluyoruz. 

Oğlumuza-kızımıza ayrı bir ev kiralıyor, içini iğneden ipliğe döşüyoruz. Görkemli bir düğün yapıyoruz. Sen baba olarak düğünden kalan borçları ödeye dur. Bir de bakmışsın ki oğlumuz-kızımız ayrılma yoluna gidiyor. Sebep? Anlaşamadık. Oluru yok mu bu işin derseniz, mümkün değil. Oğlan-kız, olmayacak bu iş diyerek boşanmak için soluğu avukat bürosunda alıyor. Biraz bekleyelim, yeni bir aile kuruyoruz, zaman her şeyin ilacı, birbirimizi anlamaya çalışalım, kendimizi karşı tarafın yerine koyalım demezler. Anne ve babaları da yapıcı davranmazlar. Bu iş yürümez diyerek yangına körükle giderler. Haydi diyelim ki oğlanla kızın heyheyleri üzerinde. Sağlıklı düşünemiyorlar. Birleşmeleriyle ayrılmaları bir olacak. Ya tarafların anne babaları ne yapıyor? Bir araya gelip bunları nasıl bir arada tutarız, aradaki kırgınlığı nasıl gideririz, bu çatlağı nasıl tamir ederiz demiyorlar. Zaten soran da yok. Taraflar bir an evvel bu beladan kurtulalım deyip soluğu mahkemede alıyor. Kimi bu işi evliliğin başında, kimi birkaç yıl sonra, kimi de birkaç çocuktan sonra yapıyor. Sayıları da az değil maalesef boşananların ve boşanmak isteyenlerin.

Boşanmak çözüm mü? Maalesef değil. Boşananlar rahat ve huzurlu mu? Yani dertleri bitiyor mu? Bitmediği gibi artarak devam ediyor. Hele arada çocuk varsa bu işin nafakası var, çocuğun velayet durumu var, belli aralıklarla çocuğun mahkeme kararıyla gösterilmesi durumu var. Bu durumdakiler kolay kolay yeni aile kuramıyor. Çünkü orta yerde çocuk var. Kim alacak/varacak çocuklu birine. Çocuğun anne veya babasız büyümesi de işin çabası.

Yazımın başında evliliklerinin 65.yılını yaşayan evli çiftin "Bizim doğduğumuz zamanlarda bir şeyler kırıldığında tamir edilir, çöpe atılmazdı." sözü kulaklarımıza küpe olması lazım ama söz dinleyen kim? Boşanmanın çözüm olmadığını gören çok. Aklımızı başımıza alacağımız yerde mantar gibi çoğalıyor boşananların sayısı.

Geçen hafta yaşları elliyi bulmuş iki tanıdığımı ziyaret ettim. Birinin iki, diğerinin üç çocuğu var, yaşları elliye merdiven dayamış. Önce birine, sonra öbürüne uğradım. Hal-hatırdan sonra içine attıkları dertlerini döktüler. Her ikisi de evliliklerinden memnun değildi. Birinin ikinci evliliği. Evde dışlanmış hissediyor kendini. "Nefret ediyor eşim benden, her yaptığım suç oluyor" dedi. Öbürü birkaç ay küs kaldıktan sonra güç-bela eve getirebildim" dedi. Üzüldüm hallerine.

Karıları haklı, kocaları haksız; kadın haksız, koca haklı iddiasında değilim. Bir yerde sorun varsa tek taraflı değildir. Suçun oranları farklıdır. Ama gördüğüm, kocaların evliliklerini kör-topal da olsa yürütmek çabasında oldukları. Kadınların ise vurup kapıyı gittikleri. Anladığım bekledikleri gibi olmayan evliliği -sonucu ne olursa olsun- bitirmek yönünde. Lügatlerinde tamir yok, yama yok; kırıp çöpe atmak var. Tıpkı eskiyen/eskimeyen eşyamızı çöpe attığımız gibi. Hasılı günümüz evlilikleri pamuk ipliğine bağlı. Tamir kabul etmiyor.

Allah evliliklerimizi başa kadar sürdürsün. "Hoşlanmadığı helal olan boşanmalardan" bizleri korusun!

* 12/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde